enflasyonemeklilikötvdövizakpchpmhphaberyerel haberibbkartal belediyesituzla belediyesidilovası belediyesipendik belediyesimaltepe belediyesiuğurmumcugökhan yükselimamoğluşadi yazıcı
DOLAR
34,7540
EURO
36,7542
ALTIN
2.956,94
BIST
9.940,09
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Parçalı Bulutlu
14°C
İstanbul
14°C
Parçalı Bulutlu
Cuma Çok Bulutlu
15°C
Cumartesi Hafif Yağmurlu
16°C
Pazar Parçalı Bulutlu
18°C
Pazartesi Parçalı Bulutlu
18°C

Nevin Özbar

nevinozbar12@gmail.com

Suriyeliler giderse ekonomi batar mı?

06.08.2021 15:49
A+
A-

Dünyada şiddet ve çatışma olaylarına bağlı olarak göçmen ve sığınmacı sayısın da artış görülmüştür. Türkiye’de bu göçlerden nasibini almış, birçok alanda etkileşim göstermiştir. Bu bağlamda içinde yaşadığımız dönemi bir “göç çağı” olarak değerlendirebiliriz. Türkiye’nin coğrafi konumu nedeniyle, Asya, Avrupa ve Afrika kıtaları arasında köprü vazifesi görmesi, önemli deniz yollarına sahip olması birçok sayıda göçmenin geçmesine sebep olmuştur. Dolayısıyla, bünyesinde barındıran göç alan ve geçiş ülkesi olma konumunu sürdürmeye devam etmektedir.

2011 yılın da Arap Baharı olarak adlandırılın, Suriye iç savaşından kaçanlar Türkiye’de büyük göç dalgasının yaşanmasına neden olmuştur. İlk zamanlar, devlet yetkilileri tarafından “açık sınır politikası” uygulamış ise de misafir olarak görülmüş, zamanla yetkililer ve hatta toplumun büyük çoğunluğu tarafından göçmen, sığınmacı veya mülteci gibi kavramlarla nitelendirilmişlerdir.

Elbette ki çeşitli nedenlerden dolayı uluslararası göç ve bu göçlerden kaynaklı sorunlar yaşanacaktır. Ancak 1951 Cenevre Sözleşmesin de mülteci kavramı üzerinde uluslararası bir uzlaşma sağlanmış; Irkı, dini, siyasi fikirleri bir topluma aidiyeti sebebi ile zulme uğramış, kendi ülkesi dışında olan, başka ülkelere sığınmış vatansız kişilerin birden fazla ülkesinin olmayacağını ve mülteci statüsü verilmeyeceği ifade edilmiştir.

Ülkemizdeki mültecilerin bayram ziyaretinde bulunduğu bir ülkelerinin olduğunu görüyoruz. Suriyeliler ilk geldiklerinde Arap Baharını yaşayan diğer ülkeler gibi bu durumun kısa süreceğini, biteceğini tekrar ülkelerine dönecekleri düşünülmüş olacak ki bunlar ile ilgili politikalara ihtiyaç duyulmamıştır. Tam aksine misafir dediğimiz Suriyelilere vatandaşlık verilmiş, Bunlardan kaynaklı gerek politik, gerek sosyo-ekonomik sorunlar baş göstermiştir.

Şimdi geldiğimiz nokta açık sınır politikasında doğan legal ve illegal yollarla Suriyeli, Afgan, Türkmen ve benzeri uyruklu insanların ülkeyi istila etmesinden başka bir şey değildir. En önemli entegrasyon argümanı da emek piyasası olarak görülmektedir. Zaten ciddi bir işsizlik sorunu ile mücadele eden ve istihdam seferberliği başlatan Türkiye’nin emek piyasası, üzerindeki olumsuz etkisini de görmekteyiz.

Göç İdaresi verilerine göre 2012 yılında 14.237 kişi ile başlayan Suriyeli sığınmacı serüveni gün geçtikçe katlanarak artmaktadır. Emek arzını etkileyen en önemli faktörlerden birisi şüphesiz nüfustur. Ekonomik sorunların yanı sıra sosyal ve güvenlik konusunda yeni tehditlerin ortaya çıkması muhtemeldir.

Vasıflı Suriyelilerin ABD gibi gelişmiş ülkeleri tercih etmeleri, vasıfsız genç, çocuk ve yaşlılarında Türkiye kaldıkları görülmüştür. Sığınmacıları değerlendirirken sadece barınma değil sağlık eğitim ve sosyal ihtiyaçları olarak da bakılmalı. Bunlardan kaynaklı maliyetleri de göz önünde bulundurup, kayıt dışı, yarı zamanlı, vasıfsız Türk işçilerinin istihdamı azalmıştır.

Sığınmacıları ülkemizde çalışmalarını o kadar kanıtsamış durumdayız ki, yakın zamanda görüştüğümüz bir iş insanı, ülkemizde bulunan mülteciler için şu cümleleri kullanmıştır:

“Suriyeli, Afgan ve Türkmenler olmasa biz işçi bulamayacağız. Vatandaşlarımıza iş beğendiremiyoruz. Verdiğimiz ücretin karşılığında çalışırken bir çok bahane ile karşılaşıyoruz. Onların olması ekonomimizin canlanması demektir.” Dolayısı ile bu iş insanı memnuniyetini dile getirmiştir.

Suriyeli sığınmacıların son dönemlere kadar hukuken kayıtlı sektörde kayıt dışı, düşük standart ve ücretlere razı olmaları, bir çok iş sektörü sahibinin de işine gelmiştir. İşverenin aynı paraya bir Türk işçisi yerine iki Suriyeli işçiyi çalıştırma eğiliminde olduğunu da görmekteyiz.

Günümüz genç nüfus işsizlik oranları rekor seviyelere ulaşmış durumdayken; mevcut eğitim sisteminin işgücü talebini karşılayamaması, mantar gibi niteliksiz üniversitelerin çoğalması, işsizlikten kaynaklanan psikolojik ve ailevi sorunları yaratmakta, toplumda huzursuzluğa yol açmaktadır.

Yeni mülteci akımlarını önleyecek bir anlaşmaya varılmalı. Sınır güvenliğimizin kontrolleri arttırılmalı, mültecilerden kaynaklı yoksulluğu azaltıcı tedbirler alınmalıdır. Suriyeli ve diğer sığınmacıların istihdamın da kayıt dışı çalışanları engellemek için firmalara yaptırımlar uygulanmalıdır. Balıklar ve konuklar üç günde bayatlarlar.

Saygılarımla…

Yazarın Diğer Yazıları
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.