ref: refs/heads/v3.0
enflasyonemeklilikötvdövizakpchpmhphaberyerel haberibbkartal belediyesituzla belediyesidilovası belediyesipendik belediyesimaltepe belediyesiuğurmumcugökhan yükselimamoğluşadi yazıcı
DOLAR
34,2327
EURO
37,0051
ALTIN
3.025,46
BIST
8.838,60
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Parçalı Bulutlu
20°C
İstanbul
20°C
Parçalı Bulutlu
Çarşamba Az Bulutlu
19°C
Perşembe Az Bulutlu
18°C
Cuma Parçalı Bulutlu
19°C
Cumartesi Çok Bulutlu
19°C

Nevin Özbar

nevinozbar12@gmail.com

Ormanlarımız Yanarken, Kıyılarımızdaki Özgürlük de Yok Oluyor!

19.08.2024 10:57
A+
A-

Ormanlarımız yanıyor ve “can kaybı yok” deniliyor. Ancak ormanda yanan sadece ağaçlar değil; ağaçların gölgesinde hayat bulan toprak, binlerce böcek türü, yaban hayatını sürdüren hayvanlar, gökyüzünü süsleyen kuşlar, zarif kelebekler, ürkek tavşanlar, sabırlı kaplumbağalar ve geleceğin ormanını müjdeleyen tohumlar da kayboldu. Hepsi bir anda yok oldu! Nasıl olur da “can kaybı yok” diyebilirsiniz? Bu ormanlar sadece köylülerin geçim kaynağı değil, aynı zamanda sayısız canlının yuvasıydı. Bu kayıplar can kaybı değilse nedir? Üstelik bu yangınların büyük bir ihtimalle bilerek çıkarıldığını düşünüyorum; altı ayrı noktadan aynı anda başlayan bir yangının başka bir açıklaması olabilir mi?

Son yıllarda Akdeniz, Ege ve Marmara bölgelerinde sık sık yangınlar çıkmaktadır. Bu yangınlar genellikle sahil şeridindeki kızılçam ormanlarında meydana gelmektedir. Elbette her tür ormanda yangın çıkabilir, ancak kayın, gürgen, kızılağaç, meşe, akçaağaç, karaağaç ve ıhlamur gibi geniş yapraklı ağaçların bulunduğu ormanlarda yangın daha nadir görülür. Bu ağaçların yanması için çok büyük ısınma gerekmektedir. Geçmişte piknikçiler ormanlarda piknik yapıyordu, fakat kıyı şeridindeki bu kadar çok yangının çıktığı bir durum görülmemiştir.

Karadeniz’in tropik ormanlarını andıran yemyeşil doğasında, kış ortasında yangınlar çıkmadı mı? Bu yangınların ardından yanan alanlar yeniden yeşillendirildi mi? Evet, ama doğanın iyileştirilmesi yerine, bu alanlar Arap zenginlerine tatil köyleri olarak sunuldu.

Asıl değinmek istediğim korkutucu tablo ise şudur: Ege’nin güneşle aydınlanan kıyıları uzun zamandır özgürlüğün ve doğal güzelliğin simgesi olmuştur. Ailelerin, arkadaşların ve gezginlerin sınırsızca denizle kucaklaştığı bu alanlar, artık tehdit altındadır. Bir zamanlar herkese açık olan bu sahiller, özelleştirme ve ticarileşme ile adeta yutuluyor.

Son dönemde neredeyse tüm Ege kıyılarını dolaşarak edindiğimiz gözlemler, üzücü bir gerçeği ortaya koyuyor: Bir zamanlar her vatandaşın doğuştan hakkı olan denize serbest erişim, hızla imtiyazlı bir azınlığa tanınan bir hak haline geliyor. Ormanların yandığı yerlerde oteller yükseliyor, bir zamanlar halka açık olan plajlarda şimdi sınırlar çiziliyor ve bu alanlar bireyler ya da şirketler tarafından sahipleniliyor. Kıyı şeridi parça parça bölünerek, kumun üzerinde yürüme ve dalgalarla buluşma hakkı giderek kısıtlanıyor.

Özel mülkiyete geçen bu yerlerde giriş ücreti kişi başına 1000 TL’den başlıyor. Yani sadece giriş yapmak için bu ücreti ödemeniz yeterli; konaklama, yemek veya içecek dahil değil, sadece giriş ücreti 1000 TL.

Bu dönüşümün etkileri derin ve çok yönlüdür. Denizin, özgürlüğün ve sürekliliğin bir simgesi olarak halktan uzaklaştırılması, toplumsal değerlerimiz ve geleceğimiz üzerine ciddi sorular doğuruyor. Doğal mirasımızı ve kıyılarımıza erişim hakkını kâr ve ayrıcalık uğruna feda etmeye ne kadar razıyız?

Bu mesele sadece denize erişimle sınırlı değil; bu, kamusal alanların erozyonu ve bizi biz yapan ortak deneyimlerin yitirilmesiyle ilgilidir. Eğer bu eğilim devam ederse, Ege’nin tüm güzelliği ve tarihiyle birlikte, denizin gerçekten herkes için olduğu bir dönemin anısı olarak kalabilir—şimdi hızla kaybolan bir zaman.

Kendimize sormamız gerekiyor: Doğal mirasımızın ne kadarını daha özelleştirmeye razıyız? Ve bedeli ne olacak? Ege’nin kıyıları ve tüm sahillerimiz, her bireyin statüsüne veya servetine bakılmaksızın denizle bağlantı kurabileceği ortak bir alan olarak kalmalıdır. Bu hakkı geri almak için henüz geç değil, ancak harekete geçmenin tam zamanı. Dalgaların bir zamanlar herkesi karşıladığı yerler, sadece imtiyazlı birkaç kişinin alanı olmadan önce.

Yazarın Diğer Yazıları
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.