ref: refs/heads/v3.0
enflasyonemeklilikötvdövizakpchpmhphaberyerel haberibbkartal belediyesituzla belediyesidilovası belediyesipendik belediyesimaltepe belediyesiuğurmumcugökhan yükselimamoğluşadi yazıcı
DOLAR
34,2327
EURO
37,0051
ALTIN
3.025,46
BIST
8.838,60
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Parçalı Bulutlu
20°C
İstanbul
20°C
Parçalı Bulutlu
Çarşamba Az Bulutlu
19°C
Perşembe Az Bulutlu
18°C
Cuma Parçalı Bulutlu
19°C
Cumartesi Çok Bulutlu
19°C

Nevin Özbar

nevinozbar12@gmail.com

Bebek ve Tecavüz: Aynı Cümlede Yan Yana Gelebilir Mi?

13.09.2024 03:33
A+
A-

Yazma diyorum içimden, bu sabah güzel haberler ver okuyucularına ama vicdan bu, acısı dinmiyor ki…

Aziz Nesin’in ünlü şiirinde söylediği gibi:

“Öyle bir ağlasam, Öyle bir ağlasam ki çocuklar,
Size hiç gözyaşı kalmasa.
Öyle bir ölsem, Öyle bir ölsem ki çocuklar,
Size hiç ölüm kalmasa.”

En sevdiğim yazarlardan biri olan Aziz Nesin’in duygusal şiirlerinden biri bu… Sıkça andığım bir söz de ülkemizde hayatın ta kendisi haline geldi: “Bir diğer korkumuz da şudur: Hayatın edebiyat gibi olmayacağı. “Gerçekten de insan, yaşayabilmek için nedenlere, tutunacak anlamlara ve neden-sonuç ilişkileri kurulabilen hikayelere ihtiyaç duyar. Oysa, adaletin er ya da geç yerini bulamayabileceğini, çoğu kez hayatın bir anlamlı sona bile ulaşmadığını bilerek yaşamak, heves etmek, üretmek, umut etmek ne kadar zor!

Sürekli hukuksuzluk, adaletsizlik ve haksızlık ile karşı karşıya kalmak, insanı öylesine büyük bir boşluk hissiyle baş başa bırakıyor ki… Kendi hikayesini bile umursamayan bir insanın, ardı ardına anlamını yitirmiş, içi boş filmleri izlemesinin vereceği yılgınlığı düşünün. Hukuksuzluk, adaletsizlik, haksızlık işte artık bunun çok ötesine geçti. Toplumun vicdanını zedeleyen olaylar, her gün ruhumuzu biraz daha tüketiyor.

Narin’i ile ilgili yaşanan acı bir olayda, bir çocuğun “son isteği”nin gelinlik giymek olduğunun söylenmesiydi ve tabutuna bir duvak sarıldı. Ancak, hiçbir çocuğun son isteği gelin olmak olamaz, olmamalı. Zaten bir çocuğun “son isteği” diye bir şey de olmamalı. Bir kız çocuğuna sadece gelin olma kaderi biçen, bunun üzerinden de “namus” kavramını tabutla aklamaya çalışan bu zihniyet, bir çocuğun cansız bedenine bile kendi kutsal aile zırhını alet edebiliyor yazık ki. İçinde bulunduğumuz bu yüzyılda bu, kabul edilemez.

Hiçbir gerekçe, bir çocuğun umutlarını, hayallerini ve en temel haklarını elinden alan bir sistemi meşrulaştıramaz. Bizler, çocukların özgürce yaşayabilmeleri, hayatı korkusuzca keşfetmeleri ve hak ettikleri adalete kavuşmaları için ses çıkarmak zorundayız.

Narin Güran’ın annesinin ifadeleri dün bütün haber kaynaklarına bomba gibi düştü. Bermuda üçgeni: 8 yaşındaki Narin’i kim, neden öldürdü? Tavşantepe köyünde yaşanan Narin Güran cinayetiyle ilgili yeni detaylar gündemdeki yerini korurken, bu sabah Tekirdağ’da iki yaşındaki Sıla bebeğin tecavüze uğradığı haberi geldi.

Bu olaylar birlikte, ülkemizde yaşanan acıların ne denli büyük olduğunu bir kez daha gözler önüne seriyor. Son dönemde artan çocuklara yönelik şiddet vakaları, Narin Güral cinayeti ile birlikte toplumsal vicdanımızın sorgulanmasına yol açtı.

Evet, Narin Güral cinayetini henüz içimize sindiremezken, tüm ülkemizi ayağa kaldıran bir başka vahim olayla karşılaştık: 2 yaşındaki Sıla bebeğin istismarı.

Bu sabah Tekirdağ’ın Malkara ilçesinde yaşanan korkunç bir olayla uyandık. Ailesi tarafından hastaneye götürülen Sıla bebek, beyin kanaması geçirmiş ve vücudunda morluklar tespit edilmiştir. Bunun üzerine başlatılan soruşturmada, bebeğin annesi ve 18 yaşından küçük iki kişi de dahil olmak üzere toplamda beş kişi tutuklanmıştır.

Şiddet ve istismara maruz kaldığı belirlenen Sıla, yoğun bakımda entübe edilerek hayata tutunmaya çalışmaktadır. Sağlık ekipleri, onun yaşaması için ellerinden geleni yaparken, olayla ilgili soruşturma da derinleşiyor. Bu trajik olay, toplum olarak çocuklarımızın güvenliği ve korunması konusunda ne kadar dikkatli olmamız gerektiğini bir kez daha ortaya koymuştur. Çocuklara yönelik şiddet ve istismar, sadece bireylerin değil, toplumun her kesiminin sorumluluk alması gereken ciddi bir sorundur. Adaletin hızlı bir şekilde tecelli etmesi ve sorumluların gereken cezayı alması, benzer acıların tekrarlanmaması açısından büyük önem taşımaktadır. Aileler, eğitimciler, sağlık çalışanları ve devlet kurumları, çocukların haklarını ve güvenliğini daha etkin bir şekilde koruma görevini üstlenmelidir.

Sıla bebeğin yaşadığı bu trajedi, hepimiz için bir uyarı olmalı ve çocukları koruma konusunda alınacak önlemleri daha da güçlendirmemiz gerektiğini hatırlatmalıdır. Maalesef ülkemizde çocuklar ve kadınlar, “bir çukur kenarına ya da dere yatağına çöp gibi atılacak kadar” değersizleştiriliyor. Vicdan sahibi vatandaşlar bu duruma isyan etse de, sessiz kalan aileler bu trajedilerin önüne geçmekte yetersiz kalıyor. Şiddet, cinayet ve istismar gibi olaylar, toplumun yapısını ciddi şekilde zedeliyor. Bu karanlık tabloya ışık tutulmalı ve etkili önlemler alınmalıdır.

Daha kaç kadın, kaç çocuk, kaç bebek hayattan koparılacak? Daha ne kadar narin, Sıla gibi saf yaşamlar yok olacak? Yetmedi mi artık?

Dayanacak gücümüz kalmadı. Bu acılar, bu kayıplar ne zaman son bulacak?

Her yeni vaka, bir öncekinden daha ağır ve yıkıcı. Bizler, bu travmalara nasıl daha fazla direnebiliriz?

Her seferinde kalbimiz parçalanıyor, her seferinde umutlarımız azalıyor. Unutmak imkânsız; her kayıp, her acı, belleğimizde derin izler bırakıyor. Bu kaçıncı vaka, bu kaçıncı gözyaşı?

Son diyebilecek miyiz?

Artık bu acılar yeter diyoruz; dayanacak gücümüz kalmadı. Her yeni kayıp, toplumsal vicdanı sarsıyor ve bizlere acıların son bulması için bir an önce harekete geçme çağrısında bulunuyor. Sıla bebek, henüz 2 yaşında ve entübe şekilde hayata tutunmaya çalışıyor.

“çocuk” ve “bebek” kelimeleri, asla “tecavüz” kelimesiyle aynı cümlede yer almamalıydı!

Karşılaştığımız bu vahşet, ülkemizin vicdanını derinden yaralıyor. Şiddet, cinayet ve istismar gibi olaylar, toplum yapısını ciddi şekilde zedelerken, bu karanlık tabloya bir an önce ışık tutulması ve etkili önlemler alınması gerektiğini unutmamalıyız. “Çocuk” ve “bebek” kelimelerinin “tecavüz” kelimesiyle aynı cümlede yer alması, toplumsal vicdanı derinden yaralayan bir gerçekle yüzleşmemize neden oluyor. Günümüzde karşılaştığımız bu tür vahşet olayları, ülkemizin değerlerine ve toplumsal yapısına büyük bir darbe vuruyor. Şiddet, cinayet ve istismar gibi olaylar her geçen gün artarken, bu karanlık tabloya karşı acil önlemler almak ve etkili politikalar geliştirmek zorundayız.

Vicdanlarımızın daha fazla suskun kalamayacağı bu dönemde, çocuklarımız için güvenli bir gelecek inşa etme sorumluluğunu hep birlikte omuzlamalıyız. Eğitim sistemimiz, bu konuda toplumsal farkındalığı artıracak şekilde yeniden düzenlenmeli; anne-baba eğitimleri, çocukların korunması ve bilinçlendirilmesi üzerine yoğunlaşmalıdır. Her bireyin, çocuğun sağlıklı gelişimine katkı sunma görevi vardır.

Son yıllarda çocukların suç işleme oranlarındaki artış, toplumun bu konuda ne denli yetersiz kaldığını açıkça ortaya koyuyor. Çocukların gelişiminde ailelerin, öğretmenlerin ve toplumun tüm kesimlerinin katkı sunması gerekirken, dijital dünyanın tehlikeleri ve kültürel yabancılaşma, çocuklarımızı gerçek yaşamdan uzaklaştırıyor. Bu yüzden, ailelerin çocuklarıyla olan ilişkilerini güçlendirmesi, onları sanal dünyanın olumsuz etkilerinden koruması ve gerçek yaşamın güzelliklerini onlara aşılaması büyük önem taşıyor.

Adalet Bakanlığı verilerine göre, çocuklara yönelik cinsel istismar soruşturmaları 2023 yılında, önceki yıllara oranla iki katına çıkmış durumda. 66 binden fazla soruşturmada her birinde en az bir çocuk mağdur var. Ne yazık ki bu sayı, sadece adli mercilere yansıyan kısmı temsil ediyor; daha dile getirilmeyen pek çok olay mevcut. Artık sadece hukuki değil, toplumsal olarak da ciddi adımlar atmamız gerekiyor. Aileler, çocuklarını yakından izlemek ve onları bilinçlendirmek zorundalar. Yapılan araştırmalara göre, çocuklar en çok yakın aile çevresinde ve aile içinde istismara uğruyor. Bu nedenle ailelerin bilinçlendirilmesi hayati önem taşıyor.

Çocuklarımız için daha güvenli bir gelecek inşa etme zorunluluğu, toplumun her kesimini harekete geçirmeli. Adalet Bakanlığı verileri, toplumun ne kadar büyük bir sorumlulukla karşı karşıya olduğunu gösteriyor. Her bir mağdur çocuk, aslında hepimizin sorunu. Çocuk odaklı politikaların geliştirilmesi, eğitim sistemimizin bu doğrultuda yapılandırılması ve ailelerin çocuklarıyla daha yakından ilgilenmesi, bu karanlık tabloyu değiştirmede kritik bir rol oynayacaktır.

Ahlak, toplumun en kıymetli erdemlerinden biridir. “Bebek” ve “tecavüz” kelimelerinin aynı cümlede geçmesi, toplumsal sorumluluğumuzu daha da belirgin hale getiriyor. Aile, toplumun temel taşıdır ve bu temel taşın sağlam olması, geleceğimizin inşasında büyük önem taşır. Bu nedenle, çocuklarımızı sağlıklı, bilinçli ve sorumlu bireyler olarak yetiştirmek, ailelerin ve eğitimcilerin en büyük görevidir. Meclis araştırma komisyonları kurulmalı, anaokulundan itibaren çocuklar, sosyologlar, avukatlar ve öğretmenlerin iş birliğiyle eğitilmeli, toplumun her kesimine televizyon spotlarıyla bilgilendirici içerikler sunulmalıdır.

Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 41. maddesi, çocuk haklarını ve aileyi koruma altına alır. Devlet, her türlü istismar ve şiddete karşı çocukları koruyucu tedbirleri almakla yükümlüdür. Anayasamızın bu maddesi, çocuklarımızın geleceğine yönelik en güçlü teminattır. Ancak bu teminatı hayata geçirmek, yalnızca devletin değil, hepimizin görevidir. Eğitim, hukuk ve toplumsal bilinçlenme yoluyla çocuklarımızı korumalı ve onlara daha aydınlık bir gelecek sunmalıyız.

Toplum olarak artık eğitime, ekonomiye, halkın refahına ve çocuklarımızın güvenliğine odaklanmalıyız. Bu sorunların üstesinden gelmek için sadece bireysel çabalar değil, toplumsal olarak el ele vererek çözüm üretmek zorundayız. Ahlaki değerlerimizi korumak, çocuklarımızı güven içinde yetiştirmek ve toplumumuzu daha sağlıklı bir yapıya kavuşturmak için hep birlikte hareket etmekten başka çaremiz yok.

Yazarın Diğer Yazıları
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.