Hiçbirimiz mükemmel değiliz… Hepimiz bir gün, birilerine güven duymayı seçeriz; bu seçim, insan olmanın en temel taşlarından biridir. Fakat hemen hepimizin hayatında, güvenin silikleştiği, şüphelerin gölgesinde kaldığı anlar vardır. Başlangıçların engellendiği, başarıların görünmez kılındığı zamanlar… Ve çoğu kez, hafızamızdan silmeye çalıştığımız görüntüler, bize kasıtlı olarak yapılmamış olsa da, derin izler bırakır her birimizde.
İşte tam da bu nedenle, insanın kendi iç gücünü ve varlığını bulması, başkalarının takdirine ihtiyaç duymadan dimdik durabilmesi, hayatta kalabilmenin en sessiz ve en güçlü biçimidir. Tabir yerindeyse, bunu şöyle özetleyebiliriz: “Yoğurdu üfleyerek yeriz.”
Hayat, çoğu zaman bize kalabalıkların içinde güçlü olmayı öğretir; oysa asıl sınav, tek başına da dimdik durabilmektir. İnsan, başkalarının bakışıyla var olmaya alıştığında, kendi özünü unutma tehlikesiyle karşı karşıya kalır. Oysa gerçek değer, onayla değil, içsel bir sessizlikle anlaşılır. İşte bu yüzden, çoğu kişinin yalnızlık sandığı şey, aslında kendi varlığını en saf hâliyle bulmanın yoludur.
Böyle bir dünyada birini gerçekten tanıyabilmek için, ön yargılardan sıyrılmış berrak bir bakış gerekir. Çünkü bir insanın özü, ona yapıştırılan etiketlerle değil; sessizliğinde, seçimlerinde ve vazgeçişlerinde saklıdır. Bu yüzden bugün, kalabalıklardan uzak dursa da, kendi içinde dimdik duran insanlardan söz etmek istiyorum.
Dışarıdan bakıldığında çevresi dar görünen, hatta neredeyse hiç dostu olmayan birinin hayatı, çoğu kimseye eksiklik gibi gelir. Oysa bu görüntünün ardında çoğu zaman büyük bir özgüven vardır. Çünkü o kişi, kalabalığın sunduğu yüzeysel onay yerine kendi içsel gücüne yaslanmayı öğrenmiştir. Niceliğin değil, niteliğin daha değerli olduğunu kavramıştır.
Yalnızlıktan korkmaz; aksine, yalnızlıkta derinleşir. Kendi enerjisini harcayacağı alanları dikkatle seçer. Yıpratıcı ilişkilerin, içi boş sohbetlerin ve sahte yakınlıkların arasından çekip çıkmayı göze almıştır. Bunun bedeli bazen sessizlik, bazen de yanlış anlaşılmak olsa da, kazandığı şey huzurdur. Yaşamında artık gereksiz fırtınalara yer yoktur; dinginliği, bilinçli bir tercihin sonucudur.
Kendi varlığını tamamlamak için dışarıdan destek aramaz. İçinde kurduğu denge, ona yeter de artar. Çünkü bilir ki gerçek bağlar çok azdır; bu yüzden sayıca kalabalık ilişkiler yerine, az ama güvenilir dostlukları yeğler. Çevresinde kalan küçük topluluk, sadakatini ve samimiyetini sınavdan geçirmiş insanlardan oluşur. Onun için önemli olan rakamlar değil, kalbin ağırlığıdır.
Zamanının değerini bilir. Yüzeysel bağlarla oyalanmaz, günü boş vaatlerle doldurmaz. Vakit onun için kıymetlidir; hangi insanla, hangi sözle ve hangi eylemle paylaşacağına özen gösterir. Hayatının pusulası, başkalarının bakışı değil, kendi iç sesi olur. Bu yüzden daha azıyla yetinmez; çünkü neye layık olduğunu bilmektedir.
İşte tam da bu nedenle, bir gün küçük bir çevreyle yaşayan ya da dışarıdan yalnız gibi görünen biriyle karşılaşırsanız, önyargılarla yaklaşmayın. Onun sessizliği boşluk değil, bilgeliktir. Sakinliği, yüzeysellikten değil, derinlikten beslenir. O, kendi değerini başkasının aynasında aramayan, kendiyle barışmış bir insandır. Ve belki de bu dünyanın en sağlam duruşu, tam da budur.
Gününüz dostluklarla güzelleşsin. Kalın sağlıcakla…