aohbet islami chat omegla türk sohbet cinsel sohbet dini chat
enflasyonemeklilikötvdövizakpchpmhphaberyerel haberibbkartal belediyesituzla belediyesidilovası belediyesipendik belediyesimaltepe belediyesiuğurmumcugökhan yükselimamoğluşadi yazıcı
DOLAR
38,7500
EURO
43,6595
ALTIN
4.140,42
BIST
9.253,75
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Çok Bulutlu
15°C
İstanbul
15°C
Çok Bulutlu
Cumartesi Parçalı Bulutlu
19°C
Pazar Parçalı Bulutlu
21°C
Pazartesi Az Bulutlu
18°C
Salı Az Bulutlu
18°C

Nevin Özbar

nevinozbar12@gmail.com

Vicdanımız Ne Söylüyor?

04.05.2025 13:48
A+
A-

Bugün Pazar…
Herkesin mutlaka bir planı, bir koşturması vardır. Dilerim ki hepiniz sağlıklı, huzurlu ve keyifli bir gün geçiriyorsunuzdur. Ben de bir kahve molasında sosyal medyada kısa bir gezintiye çıktım. Daha dün kaybettiğimiz Sırrı Süreyya Önder hakkında yazılanlar dikkatimi çekti. Sanatçı dostlarından, yakın çevresinden, siyasetçilerden ve sevenlerinden gelen duygulu satırların yanı sıra; ne yazık ki çok sert, hatta itici yorumlarla da karşılaştım.

Üstelik daha cenazesi defnedilmemişken…

Ve baştan söyleyeyim: Beni hemen belli kalıplara koymaya çalışmayın. Bu satırları bir insan, bir vicdan sahibi olarak yazıyorum. Elbette herkesin bir ideolojisi, bir vatan anlayışı vardır; benim de var. Vatan söz konusu olduğunda gözüm hiçbir şeyi görmez. Kimseye de bu konuda laf ettirmem. Benim için bu ülkenin her insanı; yazarı, öğretmeni, polis, askeri, gazetecisi, senaristi, siyasetçisi… Gerekirse dağı, taşı, kurdu, kuşu bile kıymetlidir. Hepsi bu toprağın bir parçası, bu milletin değeridir.

Ama unutmamalıyız ki bir insanın ruhu sadece bu topraklarda değil, vicdanında da büyür. Ve bu, vicdanımı kaybedeceğim anlamına gelmez.

Evet, Sırrı Süreyya Önder de bu vatanda doğmuş, bu topraklarda büyümüş bir insandı.
7 Temmuz 1962’de Adıyaman’da doğmuş, 3 Mayıs 2025’te İstanbul’da hayatını kaybetmişti. Yönetmen, senarist, oyuncu, gazeteci ve siyasetçiydi. TBMM Başkanvekilliği yapmış, birçok dönemde milletvekilliği görevinde bulunmuştu.

Ölüm haberinin ardından sosyal medyada yükselen tepkiler ikiye ayrıldı:
Bir yanda sanatını, zekasını, mizahını ve emeğini övenler…
Diğer yanda ise, yaşamı boyunca savunduğu fikirler nedeniyle onu ağır ifadelerle, hatta ölümünü sevinçle karşılayanlar…

Diğer söylemlere ne terbiyem ne dilim el verir.
Ve tam burada bir durup düşünmemiz gerek: Biz nasıl bu hale geldik?

Bir insanın ardından, yalnızca görüşlerinden ötürü “İyi oldu, öldü” diyebiliyorsak…
Bir ölüm bile bizi vicdana davet etmiyorsa…
O zaman insanlığımızı, ahlaki duruşumuzu nereye koyacağız?

Oysa ölüm, tüm canlıların başına gelen bir hakikattir.
İnsanoğlu, öleceğini bilerek yaşar.
Tıbbi olarak kalbin atmayı, solunumun durmayı ve beyin fonksiyonlarının sona ermesini ifade eder.
Ancak ölüm, sadece biyolojik bir son değil; vicdanın, ahlakın ve insanlığın da bir sınavıdır.

Fikirlerine katılmayabiliriz. İdeolojisini desteklemeyebiliriz.
Ama her şeyden önce, o bir insandı.
Ve biz, bir insanın ölümünden sonra susmayı ya da en azından saygılı olmayı unutacak kadar nasıl bu kadar yabancılaştık birbirimize?

Bu bir kişiden ibaret değil.
Toplum olarak içine düştüğümüz kutuplaşmanın, düşmanlaştırmanın ve vicdansız dilin bir aynası bu tepkiler…
Sahi, biz ne ara bu kadar kötüleştik?

Bu yazıyı bir kişinin savunması olarak değil; bir toplumun vicdan muhasebesi olarak yazıyorum.

Hadi diyelim, siyasi ideolojisinden dolayı bu cümleleri kuranlar olabilir; bunu da anlamakta güçlük çekiyoruz tabii ki.
Ama unutmayalım ki çok yakın zamanda, değerli sanatçımız Volkan Konak’ın vefatının ardından da toplum yine ikiye bölünmüştü.
O gün içim acıyarak duygularımı kaleme almıştım. Ve bugün de alıyorum. Çünkü biz, her şeyden önce insanız. Müslümanız ya da değiliz, elhamdülillah Müslümanız tabii ki.
Hangi dine inanıyorsanız inanın, bir ölünün ardından nasıl konuşulması gerektiğini, ona nasıl hürmet edilmesi gerektiğini biliriz, bilmeliyiz de.

Onlar artık öbür dünyada…
Biz ise bu dünyada kalbimizin huzurunu ve barışını korumalıyız.

Sırrı Süreyya Önder sadece konuşan biri değildi; yazan, çizen, düşünen biriydi.
Bir konuşmasında şöyle demişti:

“Rûz-i mahşerdeyim… Herhalde o gün gelip çatınca, herkes sıraya girecek. Herkesin bir alacağı, vereceği olacak. Benden yana, benim kime hakkım geçmişse, hakkım helal olsun. Benim şahsi bir derdim yoktu, olamaz da zaten. Hapishanelerde memlekettendir… Ama asıl mesele, bu ülkenin kardeşliğini, ortak geleceğini sağlamaktır. Yoksa biz hapishane arsızı olmuş insanlarız; gir çık, gir çık… Bir gün başkan vekili, bir gün mahkûm, bir gün hasta… Bunlar geçici. Ben helallik bahsinde çok dayanıksız bir insanım. Bunu talep eden hiç kimseye haram olsun demedim. Keşke hep birlikte, hepimiz önümüze baksak.”

Ne kadar içli, ne kadar derin sözler…
Birlikte yaşamanın, helalleşmenin, birbirimizi anlamanın kıymetini anlatıyor bizlere.
Bu sözlerin ardından hâlâ kinle, öfkeyle konuşabiliyorsak, dönüp bir kez daha kendimize bakmalıyız.

Herkesin siyasi görüşü farklı olabilir.
Ama asıl fark, bizim duruşumuzda, yaklaşımımızda ve ölüye olan hürmetimizde gizlidir.
Sonuçta hepimiz insanız. Ve bu değerleri birlikte yaşamak zorundayız.
Hangi dine, mezhebe, görüşe sahip olursak olalım… Ölüm dışında hangi gerçekçilik var bu hayatta?

Ne yazık ki bugün bu vicdansız, kışkırtıcı ve zehirli söylemlerin nelere yol açtığını da açıkça gördük:
Sırrı Süreyya Önder’in cenaze töreni esnasında, CHP Genel Başkanı Özgür Özel’e fiziki saldırı düzenlendiğini öğrendik.
Bu, yalnızca bir lidere değil; toplumsal vicdana, saygıya ve sağduyuya yapılmış bir saldırıdır. Hangi lidere yapılırsa yapılsın, bu tür saldırılar asla kabul edilemez ve şiddetle kınanmalıdır.

Bu durumu genellemek elbette vicdansızlık olur ama provokatif dille beslenen kutuplaşmanın nasıl bir öfke iklimi yarattığının en somut göstergesidir.
Fikir ayrılığı olabilir, görüşler çatışabilir; ama bir insanın ardından, bir cenazede dahi tahammül gösterememek…
İşte bu, vicdanın da aklın da terk edildiği yerdir.

Belki birçok kişi biliyordu, belki de kimileri yeni fark etti ama bugün bir kez daha görüldü ki, Sırrı Süreyya Önder’in ardında bıraktığı en güçlü miras siyasetten çok insanlıktı. Türkmen kimliğiyle öne çıkan ama bu kimliği hiçbir zaman bir ayrıştırma aracına dönüştürmeyen Önder, onu yakından tanıyanların da dediği gibi, hayatı boyunca birleştirici bir ses olmaya çabaladı.

Bugünkü cenaze töreni, bu çabanın ne denli karşılık bulduğunun en açık göstergesiydi. Parti liderlerinden sanatçılara, farklı siyasi görüşlerden isimlerden sade vatandaşlara kadar çok geniş bir katılım vardı. Söz alan herkes, onu bir ideolojinin temsilcisi olarak değil; gönül diliyle konuşan, insan yanını hiçbir zaman yitirmemiş biri olarak andı.

Belki de bazı insanlar, ait oldukları makamları değil; yaşarken bıraktıkları izlerle hatırlanır. Sırrı Süreyya Önder de bu insanlardan biriydi.

O halde tekrar soralım…

Vicdanımız ne söylüyor?

Yazarın Diğer Yazıları