Her yıl olduğu gibi bu yıl da, Çanakkale kent merkezinden Gelibolu Yarımadası’na geçen kalabalıklar, sabahın ilk ışıklarına dek Anzak Koyu’nda Çanakkale Muharebeleri’nde hayatını kaybedenleri andı. Tarihi kaynaklardan anlaşıldığı üzere Anzaklar, İngiltere öncülüğünde oluşturulan çok uluslu bir gücün parçası olarak, Çanakkale’de Türk savunmasını aşmak, Marmara’ya ulaşmak ve Boğazları İtilaf Devletleri’ne açmak amacıyla gelmişti. Ancak savaş günlüklerinden ve hatıralardan anlaşıldı ki, bu askerlerin çoğu, neden geldiklerine, ne uğruna savaştıklarına dair tam bir fikir sahibi değildi. Bir kısmı macera arayışıyla, bir kısmı mecburiyetle bu uzak topraklara vatanımıza adım atmıştı.
Ve bir sabah… Henüz güneş doğmamışken, dünyanın öbür ucundan gelen binlerce genç asker, Gelibolu kıyılarına ayak bastı. Macera umuduyla yola çıkanların çoğu o sabah dehşetle tanıştı. Çünkü ne yapacaklarını, ne için geldiklerini bilmiyorlardı. Ve bir anda karşılarında sıradan bir ordu değil, vatanı uğruna gözünü kırpmadan ölüme yürüyen bir millet ve o milleti ayağa kaldıran bir lider vardı: Mustafa Kemal.
Çanakkale Savaşı’nın en büyük nedeni, İtilaf Devletleri’nin Osmanlı’yı saf dışı bırakarak İstanbul’u ele geçirmek ve Boğazlar üzerindeki hâkimiyeti kesin olarak sağlamaktı. 18 Mart 1915’te denizden başlatılan bu büyük taarruz, İngiliz ve Fransız donanmalarının Çanakkale’nin serin sularında boğulmasıyla kara savaşlarına evrildi. O gün, yalnızca bir savaş değil, tarihin yönü değişti.
İşte tam bu dönemde, o sıralarda Bulgaristan’ın başkenti Sofya’da Askerî Ataşe olarak görev yapmakta olan Mustafa Kemal, vatanın içinde bulunduğu tehlikeyi görerek görev yerinden ayrılmak istedi. O dönemde Kurmay Albay rütbesinde bulunan Mustafa Kemal, Harbiye Nezareti’ne başvurarak cephede aktif görev talebinde bulundu. Bu isteği kabul edilince yurda döndü ve 19. Tümen Komutanlığı’na atandı. 25 Nisan 1915’te başlayan kara çıkarmalarında gösterdiği üstün komutanlık yeteneği sayesinde kısa sürede Anafartalar Grup Komutanlığı’na yükseldi. 10 Aralık 1915’e dek Albay rütbesiyle görev yapan Mustafa Kemal, burada kazandığı zaferlerle yalnızca düşmanın ilerleyişini durdurmadı; bir milletin umudunu yeşertti, bir liderin doğuşuna tanıklık ettirdi. O artık “Anafartalar Kahramanı”ydı.
Çanakkale sadece bir savaşın adı değildir. O, küllerinden yeniden doğacak bir milletin, esaret zincirlerini kıracak iradenin ve ileriki zamanlarda “Ya İstiklal Ya Ölüm” diyen bir ruhun ilk büyük kıvılcımıdır. Mustafa Kemal ve silah arkadaşları, burada kazandıkları tecrübe ve inançla yalnızca cepheyi değil, geleceği de inşa etmişlerdir.
O sabahın dramı ve kahramanlıkları, Çanakkale’de yazılan destan, sadece bir savaş değil, insanın cesareti, aklı ve yüreğiyle yazdığı bir tarih kitabıydı. Yarbay Mustafa Kemal’in, “Ben size taarruzu değil, ölmeyi emrediyorum” sözleri, yalnızca o sabahın kaderini değil, bir milletin bağımsızlık ve varlık mücadelesinin de kaderini değiştirdi. Bu an, sadece düşmanla değil, tarihin akışına karşı verilen bir direnişin simgesiydi. Mustafa Kemal’in askeri zekâsı, öngörüsü ve sarsılmaz liderliği, savaşın yükünü yalnızca askerlere değil, bir halkın kahramanlığına ve onuruna dayandırmıştı.
Ve işte bugün, 2025 yılında, Çanakkale Kara Savaşları’nın ve Anzakların Gelibolu’ya gelişinin 110. yılındayız. Gelibolu Yarımadası’nda “Şafak Ayini” gerçekleştirilerek, o sabahın sessizliği ve genç yüreklerin umut ve korku dolu adımları bir kez daha anıldı. Yüzlerce Avustralyalı ve Yeni Zelandalı, Anzak Koyu’nda uyku tulumlarına sarılıp dev ekranlardan belgesele, filme, röportajlara bakarak sabaha kadar atalarını andılar. Belki de içlerinden biri şöyle düşündü: “Atalarımız neden buradaydı?”
Törene, Türkiye Cumhuriyeti adına Çanakkale Valisi Ömer Toraman, Prenses Anne, Avustralya Genel Valisi Samantha Mostyn, Yeni Zelanda Başbakanı Christopher Luxon ve diğer ülkelerin temsilcileri çelenk sundu. İngiltere, Almanya, Sri Lanka gibi farklı ülkelerden büyükelçiler ve üst düzey yetkililer de törende hazır bulundu. Etkinlikler, Lone Pine (Yalnız Çam) Anıtı’nda ve Conkbayırı’ndaki Yeni Zelanda Anıtı’nda devam etti.
Törenin en anlamlı anlarından biri ise, 2. Kolordu Komutanlığından Yarbay Özkan Çelik’in, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün Çanakkale’de hayatını kaybeden yabancı askerlerin ailelerine hitaben yazdığı duygu yüklü mektubu seslendirmesiydi.
Ve o tarihi mektup…
1934 yılında, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün kaleminden dökülen, savaşın acılarını saran ve insanlığın ortak vicdanına seslenen o unutulmaz satırlar, Anzak askerlerinin annelerine yazılmıştı ama tüm dünyaya barışın en asil mesajını veriyordu:
“Bu memleketin toprakları üzerinde kanlarını döken kahramanlar!
Burada dost bir vatanın bağrındasınız.
Huzur ve sükûn içinde uyuyunuz.
Sizler, Mehmetçiklerle yan yana, koyun koyunasınız.
Uzak diyarlardan evlatlarını savaşa gönderen analar!
Gözyaşlarınızı dindiriniz.
Evlatlarınız artık bizim bağrımızdadır.
Huzur içindedirler ve huzur içinde uyuyacaklardır.
Onlar, bu topraklarda canlarını verdikten sonra artık bizim evlatlarımız olmuşlardır.”
Bu satırlar, yalnızca bir askeri liderin zarafeti değil, aynı zamanda savaşın ötesinde barışı ve insanlığı yücelten bir vizyonun, bir büyük gönül insanlığının sembolüdür. Atatürk, zaferin ardından intikam değil, insanlık dersi vermek istemişti. Çünkü Çanakkale, yalnızca bir cephe değil, vicdanın, aklın ve insanlık değerlerinin sınandığı kutsal bir yerdi.
Şafak Ayini sırasında yapılan konuşmalarda da bu ruh hâkimdi. Yeni Zelanda Başbakanı Christopher Luxon, 25 Nisan 1915’teki Anzak çıkarmasına dair duygularını dile getirirken, “Güneş yükselip vadilerden çıkan gölgeler dağıldığında onları karşılayan macera değil, dehşetti” diyerek, o zor günleri andı ve bugünün huzurunun her zaman korunması gerektiğini vurguladı.
Mustafa Kemal’in mektubunda yazdığı gibi, onlar bu topraklarda, Mehmetçiklerle yan yana, koyun koyuna yatmaktadırlar. “Huzur içinde uyuyunuz” derken, aslında tüm insanlığa, geçmişin acılarından barış dolu bir gelecek inşa edilebileceğini gösteren yüce bir mesaj bırakmıştır. Bugün her bir Anzak, her bir Mehmetçik, aynı toprağın evlatlarıdır.
Çanakkale sadece bir savaş değil; bir milletin kaderini belirleyen, barışı ilmek ilmek ören, insanlık onurunu tarihin altın sayfalarına nakşeden büyük bir destandır. Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliğinde, Çanakkale’de yazılan bu destan, 110 yıl sonra bile tüm dünyaya insanlık, barış ve vatan sevgisinin en yüce örneğini sunmaktadır.
Bugün Gelibolu’da düzenlenen törenler, geçmişin acılarını ve kayıplarını hatırlatırken, aynı zamanda yeni bir ortak geleceğin temellerini de atıyor. Çanakkale, bir milletin direnişi, bir liderin kararlılığı ve tüm insanlığın ortak barışa olan inancının simgesidir.
İşte bu yüzden, yediden yetmişe her bireyin Mustafa Kemal Atatürk’e olan bağlılığı ve sevgisi, sadece bir tarihî figüre duyulan hayranlıktan ibaret değildir. O, özgürlüğümüzün mimarı, bağımsızlığımızın yılmaz bekçisi ve barışa adanmış yüce bir ruhun taşıyıcısıdır. Atatürk, milletimizin kaderini değiştiren bir lider, insanlığa ışık tutan evrensel bir değerdir. Onun yüksek dehası, ileri görüşlülüğü, insan sevgisi ve barışa olan inancı, her geçen gün daha derinden anlaşılmakta, kalplerde daha büyük bir sevgiyle yer etmektedir. Mustafa Kemal Atatürk’e olan minnetimiz, ona duyduğumuz sonsuz sevgi ve saygıyla harmanlanarak, her nesilde daha da güçlenerek yaşamaktadır.
O şanlı direnişin üzerinden geçen 110 yılda, barışı ve insanlığı öğreten Atatürk’ü ve tüm şehitlerimizi sonsuz minnet ve hürmetle anıyorum. Onların emanetiyle, başımız dik, yüreğimizde izleriyle yaşıyoruz. Başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere, bu güzel vatan uğruna canlarını feda eden tüm şehitlerimizi rahmetle, minnetle anıyorum. Ruhları şad, mekânları cennet olsun.