Bazı insanlar vardır; yaşarken ne yaptıkları tam olarak anlaşılmaz, ama gittiklerinde içimizde koca bir boşluk bırakırlar. Prof. Dr. Türkan Saylan işte onlardan biriydi. O, yalnızca bir doktor, bir akademisyen, bir kadın hakları savunucusu, bir eğitim gönüllüsü değildi. O, karanlıkla savaşırken ışığını hiç söndürmeyen bir ömürlük yürekti.
Cüzzam… Yüzyıllardır insanlığın korktuğu bir hastalık. Toplum tarafından dışlanan, yok sayılan, sesi duyulmayan insanların hastalığıydı. Türkan Saylan, o hastalığa yakalananlara yalnızca bir tedavi sunmadı; onlara yeniden insan olduklarını, yalnız olmadıklarını hatırlattı. Yıllarını bu alana adadı, korkusuzca, yorulmadan. “İnsan,” dedi, “önce insanı iyileştirmek gerek; yalnızca bedeni değil, ruhuyla, varlığıyla…”
Ve sonra kız çocukları… Onların okutulmadığı, erken yaşta evlendirildiği, “sana gerek yok” denilerek kaderlerine terk edildiği topraklarda, Saylan, elinde bir meşaleyle yürümeye başladı. Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği ile binlerce kıza yalnızca eğitim değil, bir gelecek sundu. Bir ışık yaktı, o ışık başka yüreklerde çiçek açtı. Onun sayesinde nice öğretmen, mühendis, doktor yetişti. O, her çocuğun gözünde parlayan bir umuttu.
“Eğer bir yerlerde bilime, demokrasiye, barışa, aydınlığa aç bir çocuk senin ışığını bekliyorsa, sönmeye hakkın yoktur. Işıyacaksın!” demişti. Ve o, gerçekten de son nefesine kadar yandı. Kendi bedeninde ölüm sessizce ilerlerken bile memleketine olan inancını yitirmedi. Tedavisi mümkün olmayan hastalıklara karşı yürüttüğü bu sessiz savaşta bile, halka umut olmaya devam etti.
Hekimlik, onun için sadece bir meslek değildi. Hekimlik, insan olmanın erdemini taşımaktı. O, her hastasına bir anne şefkatiyle yaklaştı; her öğrencisine bir Cumhuriyet öğretmeni ciddiyetiyle.
Bazen “aydın” kelimesi basitçe telaffuz edilir. Ama Saylan gibi yaşamak kolay değildir. Ömrünü başkalarının iyiliğine adamak, bilimin ve laikliğin sarsılmaz bir savunucusu olmak, tehditlere rağmen geri adım atmamak… İşte gerçek bir aydının tanımı budur.
Ve şimdi aramızda yok. Ama her genç kızın diplomasında onun izi var. Her şifa bulan cüzzam hastasının gözlerinde onun sıcaklığı saklı. Her karanlık geceye rağmen umutla bakan yüreklerde onun ışığı yanıyor.
Türkan Saylan, bir çalıkuşuydu belki; yorulmazdı, yılmazdı, kanatlarıyla her karanlığı yara yara uçardı. Gitti, ama ardında binlerce tohum bıraktı. O tohumlar bugün bu ülkede filizlenmeye devam ediyor.
Ve bizlere düşen görev, onun ışığını taşımaktır. Çünkü bu ülkenin, Prof. Dr. Türkan Saylan gibi yürekli, cesur, aydınlık insanlara her zamankinden daha çok ihtiyacı var.
Eğitimi, bilimi ve çağdaş yaşamı savunarak binlerce gence umut olan, Anadolu’nun dört bir yanına ışık saçan bir Cumhuriyet kadınıydı Prof. Dr. Türkan Saylan… Hayatını Türkiye’nin aydınlık geleceğine adayan bu kıymetli bilim insanını ölüm yıldönümünde saygı, özlem ve minnetle anıyoruz. Onun emekleriyle yetişen Kardelenler hâlâ onun izinden yürüyorsa, bu ülkede umut da direnç de sürüyor demektir.
Bize düşen, Prof. Dr. Türkan Saylan gibi yürekli insanların mirasını yaşatmak; onları yalnızca anmakla kalmayıp, fikirlerini ve mücadelelerini geleceğe taşımaktır.
Anısı önünde saygıyla eğiliyorum.