Ne enteresan günlerden geçiyoruz; geçmişte Atatürk’ün adı bazılarını rahatsız ederken, bugün de tarihinden ders almak yerine geçmişi silmeye çalışanlar için hâlâ bir huzursuzluk kaynağı olabiliyor.
Bugün bazı küçük, hesaplı silme girişimlerine bakınca insan soruyor:
Bir fotoğrafın kadrajından Atatürk çıkarıldığında, gerçekten tarih değişmiş mi oluyor?
Bir metinden Atatürk adı anılmadığında, Cumhuriyet’in hikâyesi eksilmiş mi sayılıyor?
Onun eğitimde attığı adımlar olmasaydı, çocuklarımız çağdaş bilgiye erişebilir miydi?
Kadınlara verdiği haklar silinse, eşitlik ve özgürlük hayali hâlâ mümkün olur muydu?
Hukuk ve yargı alanındaki devrimler yok sayılırsa, adalet sistemi aynı şekilde işler miydi?
Ekonomi ve üretim alanındaki reformlar silinse, bu topraklarda kalkınma gerçekleşebilir miydi?
Laiklik ilkesini yok sayarsak, devletin tarafsızlığı ve toplumun özgür düşüncesi nasıl korunurdu?
Dil, kültür ve sanat alanındaki vizyonu yok sayılırsa, toplum hâlâ modernleşebilir miydi?
Sağlık ve toplumsal hizmetlerdeki yenilikler unutulsa, halkın yaşam standardı korunabilir miydi?
Atatürk’ün düşünce ve eğitim reformları silinse, genç nesiller hâlâ özgür düşünebilir miydi?
Ve en önemlisi; Atatürk’ü tarih metinlerinden çıkarsak, Cumhuriyet’in kendisi hâlâ ayakta kalabilir miydi?
Cevap ortada: Hayır. Çünkü Atatürk, sadece bir imza değil; bir milletin yeniden doğuşudur.
Onu yok saymaya çalışanlar, aslında kendi varlıklarını yok saymaya çalışıyor. Çünkü Atatürk, bu milletin köküdür. Kökü kazımaya kalkışan, gölgesini de kaybeder.
Mehmet Akif Ersoy’un “Çanakkale Şehitlerine” şiirinde geçen “Gömelim seni tarihe desem, sığmazsın” mısrası, bugün Gazi Mustafa Kemal Atatürk için de söylenebilir. Zira Atatürk, yalnızca bir kişi değil; bir milletin bağımsızlık iradesi, bir vatanın yeniden inşasıdır.
Övünülecek bir tarihe sahip olan Türkler için, tarihe vakıf olanlar “Ne mutlu Türk’üm diyene!” sözünün gerçek anlamını idrak eder. Bu söz bir ayrıştırma değil; tam aksine, aynı topraklarda, aynı bayrak altında yaşayan bizlerin, atalarımızın ödediği bedellerle örülmüş ortak tarihine duyduğumuz saygının ve bağlılığın ifadesidir.
I. Dünya Savaşı’nın karanlığından sonra, tarihin sahnesinden çekilen çok uluslu Osmanlı’nın yerine, Türk milletinin azmiyle yeni bir devlet doğdu: Laik ve çağdaş bir ulus devleti, Türkiye Cumhuriyeti. Bu doğuş, yalnızca bir siyasi değişim değil; aynı zamanda bir milletin yeniden var oluş destanıydı. Cumhuriyet’in kurucusu ve ilk Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk, düşünceleri, iradesi ve cesur girişimleriyle bu dönüşümün mimarı oldu.
Onun öncülüğünde toplum, sosyal hayattan kültüre, hukuktan ekonomiye kadar her alanda köklü düzenlemelerle yepyeni bir kimlik kazandı; çağdaş uygarlığa uzanan yolda güçlü bir adım attı.
Ve işte bu yüzden; Atatürk’ü tarihten silmeye çalışanlar ne kadar uğraşırsa uğraşsın, başaramayacaklardır. ÇünküAtatürk’e Atatürk, bir kişinin adı olmaktan öte; bu milletin alın yazısı, geleceğe uzanan yoludur.
Büyük Önder Gazi Mustafa Kemal ebediyen sürecek saygı ve minnetle…