enflasyonemeklilikötvdövizakpchpmhphaberyerel haberibbkartal belediyesituzla belediyesidilovası belediyesipendik belediyesimaltepe belediyesiuğurmumcugökhan yükselimamoğluşadi yazıcı
DOLAR
34,5424
EURO
36,0063
ALTIN
3.006,41
BIST
9.549,89
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Parçalı Bulutlu
9°C
İstanbul
9°C
Parçalı Bulutlu
Pazar Az Bulutlu
10°C
Pazartesi Parçalı Bulutlu
11°C
Salı Çok Bulutlu
11°C
Çarşamba Az Bulutlu
13°C

Faik Öztrak: “Cumhuriyetimizin Kurucusu Atatürk’e Hakarete Sessiz Kalınmasını Kabul Edemeyiz”

Faik Öztrak: “Cumhuriyetimizin Kurucusu Atatürk’e Hakarete Sessiz Kalınmasını Kabul Edemeyiz”
20.09.2023 09:06
A+
A-

CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Faik Öztrak, Hindistan’da geçen hafta yapılan G-20 Zirvesi’nde oluşturulan, “Hindistan-Ortadoğu-Avrupa Ekonomi Koridoru”nda Türkiye’ye yer verilmemesini, “Ne masada oturabilen ne de buna çıtını çıkarabilen Erdoğan, uçağına aldığı gazetecilere ‘Türkiyesiz koridor olmaz’ cakaları satsa da ülkemize Hindistan’dan Avrupa’ya uzanan bu yeni ticaret rotasında yer verilmedi. Biz,’Ülkemizin geleceğini, büyümesini, kalkınmasını çok yakından ilgilendiren bu hatta neden yokuz’ diye soruyoruz. Hükümet sözcüleri, parti sözcüleri hep bir ağızdan hakaret yağdırıyor, iftiralara başlıyorlar, kibirli bir edayla akıl vermeye kalkıyorlar. Ama hakaret de kibir de suçluların telaşını örtmeye yetmiyor. Onlar söylemiyorsa, hakikati biz söyleyelim, Türkiye bugün böylesine önemli bir koridordan dışlandıysa, bunun sebebi bu yönetimin diplomaside yanlış tercihleridir. Kibir abidesi Erdoğan’ın ‘Bir gün öyle, bir gün böyle’ tavırlarıdır” dedi. Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Öztrak, Kuveytli yazar Abdulaziz Duwaihi bin Rumaih’in Atatürk’ü hedef alan sözlerine, “Şiddetle kınıyoruz. Hükümetin de sessiz kalmamasını, bu kendini bilmez edepsiz hakkında her türlü hukuki yolu kullanmasını bekliyoruz, istiyoruz. Aksi takdirde Körfez’den kaynak arayışları nedeniyle Cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’e hakarete sessiz kalınmasını kabul edemeyiz” diyerek tepki gösterdi.

CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Faik Öztrak, CHP Genel Merkezi’nde basın toplantısı düzenleyerek Merkez Yönetim Kurulu Toplantısı’nın gündemine ilişkin açıklama yaptı. Öztrak şunları söyledi:

Merkez Yönetim Kurulu toplantımız devam ediyor. Bugün kurulumuzun gündeminde, milletimizi ezip geçen hayat pahalılığı, hükümetin yoksulluğu hızla artıran politikaları ve politikasızlıkları, ülkemizin bir numaralı gündemi haline gelen çocuk açlığı, bunun neticesinde, milletimizin karşı karşıya olduğu bir nesli kaybetme tehlikesi, eğitim politikasının açmazları, ülkede giderek artan hukuksuzluk ve başta Hindistan’dan Avrupa’ya uzanan ticaret yolu olmak üzere, Erdoğan’ın güven vermeyen dış siyaseti nedeniyle, Türkiye’nin küresel oyundan dışlanması vardı.

Hızla tamamlanan partimizin il kongreleri sürecini ve yine devam eden yerel seçim hazırlıklarımızı da, toplantımızda değerlendirdik.

Sözlerime başlarken; Kuveytli bir yazarın Cumhuriyetimizin kurucusu Büyük Önderimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e hakaretlerini şiddetle kınadığımızı belirtmek istiyorum. Hükümetin de bu konuda sessiz kalmamasını, bu kendini bilmez edepsiz hakkında her türlü hukuki yolu kullanmasını bekliyoruz, istiyoruz. Aksi takdirde, Körfez’den kaynak arayışları nedeniyle Cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’e hakarete sessiz kalınmasını kabul edemeyiz.

Yine bu hafta Ahilik Haftası… Kültürümüzün ayrılmaz parçası ahilik, sadece bir mesleki dayanışmayı değil aynı zamanda yüksek bir ahlakı ifade eder. Çalışma hayatını doğruluk üzerine inşa eden Ahi Evran’ın “Kalbini, kapını, alnını açık tut” sözleri dün olduğu gibi bugün de, sadece esnafımızın değil, Anadolu ve Rumeli kültürünün pusulasıdır. Ahilik Haftası’nı kutluyoruz.

Öztırak, “Eylemsiz öngörü hayal, öngörüsüz eylem ise kâbustur.” Tek kişilik şahsım Hükümeti, seçimi kazanmak için, milletin döviz kasasını boşalttı, bütçesini tarumar etti. Seçim sonrasında, ekonomi yönetiminin vitrinini değiştirerek işi hallederim, dışarıdan para bulurum sandı, olmadı. Ardından vergi, harç, zam yağmuru altında milletimizi ezdi. Hatalı politikalarıyla azdırdığı, enflasyon, hayat pahalılığı, yoksulluk, açlık milletin üstüne adeta bir kabus gibi çöktü. Şimdilerde de hükümet, sürekli vaat veriyor. Hedef ve tahminler açıklıyor. Ama arkasında bunu destekleyecek, milleti feraha çıkaracak herhangi bir eylem koymuyor, yok.

Hükümet seçimden sonra, bu yılın enflasyon hedefini dört defa değiştirdi. Seçim öncesinde yüzde 22 olan enflasyon hedefi, seçim sonrasında üçe katlandı, yüzde 65 oldu. Hükümet bu yıl enflasyonla mücadelede havlu attı. Tek haneli enflasyon bu yılda, gelecek yılda, ondan sonraki yılda hayal oldu. Hükümetin “eylemsiz öngörülerinin” yanında, “Öngörüsüz eylemleri” de, milletimizin hayatını cehenneme çeviriyor. 2014’ten bu yana yaptıkları ve yapmadıkları nedeniyle, içeride, dışarıda kendine duyulan güveni, hızla bitiren şahsım hükümeti, dışarıda aradığı parayı bulamayacağını anladı. Enflasyonu düşürmek için, faturayı millete kesmekten başka çaresi de kalmadı. Yeni vitrin de bunun farkında, çıkıyorlar, “Hedeflenen enflasyona göre maaş artışı” diyorlar. IMF programının ana unsurlarından birini dillendirecek kadar cesurlar. Enflasyon hedefini üç ayda dört kez değiştiren yönetimin, bu vaadinin Türkçesi, artık “Telafiden vazgeçtim, çalışanları enflasyona ezdireceğim” demektir. Ama mahalli idare seçimleri öncesinde erken gelen bu açıklama, anlaşılan saray koridorlarında rahatsızlık yaratmış. Cumhurbaşkanı Yardımcısı apar topar kameraların karşısına çıkıyor, “Sonradan telafi ediyoruz, çalışanı enflasyona ezdirmiyoruz” diyor. Telafiden vazgeçmediklerini anlatıyor. Tabii bu arada sebebi oldukları yüksek enflasyon ortamında altı ayda bir yapılan telafinin de, çalışanları enflasyona ezdirdiğini görmezden geliyor. Bir yandan da “Tamamlayıcı emeklilik” diyerek emekçinin kıdem tazminatına gözlerini dikiyorlar. Kıdemi cep harçlığı gibi küçük taksitlere bağlayan, kamusal olmayan, bir çeşit emeklilik sistemini getirmeye hazırlanıyorlar. “İç talep dengelenecek” diyerek, milletin karnını doyurabilmek için kullandığı kredi kartlarına, tüketici kredilerine sınır getirmeye başlıyorlar. Milleti alışveriş yapamayacak hale getirerek, enflasyonu düşürmeye çalışmak millete zulümden başka bir şey değildir. Hükümet yine işin ucuzuna kaçıyor. Ortada verimliliği artıracak, maliyetleri düşürecek, doğru dürüst bir program ve plan yok. Enflasyona kalıcı çözüm yok ama vatandaşa zulüm çok. Mazot fiyatı aldı başını gitti. Tekirdağ’ın Malkara ilçesinde 120 litrelik bir traktör deposu seçimden önce 2 bin 429 liraya dolarken, bugün 4 bin 897 liraya doluyor. Malkaralı çiftçi hemşerim traktörüne mazot koyup tarlasına nasıl girecek? Buna çözüm bulmaya çalışan yok. O zaman yüklen vatandaşa.Hükümet, seçimden sonra mazotta vergiyi artırdıkça artırdı. Bir TIR Antalya’dan İstanbul’a gelişte, sadece 13 bin liralık mazot yakıyor. Bunun otoyol parası var, köprü parası var, şoför masrafı var, kamyoncunun kârı var, ödenecek vergisi var, işletme giderleri var. Bir de bu aracın Antalya’ya dönüşü var. Gidiş geliş hesap edildiğinde 20 tonluk malın İstanbul’a getirilmesi on binlerce lira tutuyor. Hükümetin buna da bir çözümü yok. O zaman yine yüklen vatandaşa.  Yetmiyor Hükümet, fiyatını belirlediği mal ve hizmetlere de, zam üstüne zam yapıyor. Çaya 100 günde dört kez zam yaptılar. Seçimden sonra çay fiyatı yüzde 90 arttı. Yüksek Hızlı Trene sene başında yüzde 15’lik bir zam yapmışlardı. Ama o buz dağının görünen kısmıymış. Seçimden sonra Temmuz’da ve Eylül’de öyle zamlar yüklediler ki, daha birkaç ay önce 230 lira olan İstanbul-Ankara bileti şimdi 430 liraya fırladı. Sonra da çıkıyorlar, “Enflasyonla mücadele birinci önceliğimiz” diyorlar. Enflasyonla mücadele edecekseniz, işe önce kendi koyduğunuz fiyatlardan, katladığınız vergilerden, harçlardan, Anayasaya aykırı şekilde iki kere aldığınız MTV’den başlayın. Vatandaşın maaşına ücretine kredi kartına musallat olmayın. Vatandaşın harcamasını kısmak için, gelirine, kredisine, kredi kartına musallat olan hükümet, iş kendi bütçesine gelince orada dur durak bilmiyor. Daha iki ay önce “ek bütçe” getirdiler. Depremin bu yılki maliyetinin iki katı kadar vergi ve harcama yazdılar. Yetmedi TBMM’nin bütçe hakkını Cumhurbaşkanının vesayeti altına aldılar. Torba yasayla Cumhurbaşkanına, bütçeye yüz milyarlarca liralık ödenek ekleme yetkisi verdiler. Getirdikleri Orta Vadeli Program’da, bu yıl ek bütçe kanunuyla verilmemiş, 974 milyar liralık bir harcama yetkisi daha kullanacaklarını açıkladılar. Anlaşılan yerel seçimlerden önce, bütçeyi darmadağınık etmeye devam edecekler. Tabii parayı bulabilirlerse.

Bu kifayetsiz yönetimle yoksulluğu geçtik, artık bu verimli topraklarda açlığı konuşuyoruz. Emeklimiz aç… Açlık sınırının altındaki aylıklarla hayatta kalmaya çalışıyorlar. Yok kök aylık, yok seyyanen zam derken, Hükümet milyonlarca emekliye enflasyon telafisi için vermesi gereken yüzde 25’lik artışı bile vermedi. Emeklileri, “Maaşlarınıza Ekim’de bakacağız, olmazsa yılbaşına kadar sabredin” diye oyalayıp duruyorlar. Bu ülke için alın teri döken, prim ödeyen milyonlarca emekli, “Cumhuriyet’in 100. yılında bir ikramiye çıkar mı?” diye bekliyor. Başka türlü kurtarmaları mümkün değil. Bir yerlerden 5 bin lira fısıldanıyor, emekli dernekleri bir ikramiye verilecekse, en az 10 bin lira olması gerektiğini söylüyor. 100. yıl ikramiyesi tabii ki verilsin. Ama emeklilerimiz şunu unutmasın, bu ikramiye tek seferlik bir ödemedir. Buna karşın emeklilerimizin ihtiyacı, insanca yaşamasına yetecek kadar sürekli bir aylıktır. Bugün, etin tadını unutan emekli, “Pazardan eli boş dönünce ağlamak istiyorum” diyor. Karabük’te 78 yaşındaki Kasım Özkan, arkasında borçlarını yazdığı bir liste bırakıp, “Borçlarımı ödeyin, hakkınızı helal edin” deyip canına kıyıyor. Bundan birkaç ay önce kira ödemekte zorlanan genç çiftlerin evlerini kapatıp, analarının babalarının yanına döndüğünü konuşuyorduk. Şimdi, barınma krizi baba evlerini de vurdu. Yaşını başını almış insanlar, evlerini kapatıp huzur evi sırasına giriyorlar. Huzurevi başvuruları rekorlar kırıyor. Hükümet bu hallere düşürdüğü insanlara, “Aylığını mı artırsam, ikramiye mi versem, verirsem ne kadar versem” diye, kırk dereden su getiriyor. Sadece emekli değil, Emekçi de aç… Bu ülkede çalışanların yarısından fazlası açlık sınırı altındaki asgari ücret ücrete talim ediyor. Öğlen arası basit bir yemek bile yüzlerce lira tutuyor. On yıllar öncesinden kalma sefer tasları, yeniden piyasaya çıktı. Sadece bakkalda, manavda değil artık, eczanede veresiye yazılıyor, kırtasiyede veresiye yazılıyor. Evlatlarımız da aç… Bu yıl seçimlerden önce, Ocak ayında, Erdoğan çıktı, “1,8 milyon öğrenciye ücretsiz verdiğimiz yemeği Şubat itibariyle okul öncesine yayarak 5 milyon öğrenciye çıkarıyoruz” dedi. Seçim bitti, okul yemeği yaygınlaştırılacağına, deprem bölgesi hariç durduruldu. TÜİK; “7 milyon 662 bin 807 çocuğumuz dengeli beslenemiyor” diyor. Birleşmiş Milletler; “Türkiye’de yetersiz beslenme nedeniyle 1 milyon 251 bin 285 çocuğun bodurluk sorunu yaşadığını” söylüyor. Biz, CHP olarak TBMM’de “1 öğün ücretsiz yemek” önergesi verdik. Ama Hükümet ve ortakları bunu reddettiler. Sonrada Erdoğan bugün kendi sözlerinden de çark ediyor. Bu ülkede, dört kişilik bir hanede, ana, baba, çocuklar herkes asgari ücretle çalışsa, yoksulluk sınırı üzerinde bir gelire ulaşamıyor. İŞKUR verilerine göre de Ağustos itibariyle 15-19 yaş arasında, okul çağındaki kayıtlı çocuk işsiz sayısı 144 bin 599 kişi. Ve 6 bin 269 evladımız da işsizlik ödeneğine başvurmuş. Bu ayıp da, bu Hükümete yeter.

Beslenemeyen çocuklar, bir ülke için en büyük yıkımdır. İyi beslenememenin sonucu, iyi gelişememek, iyi eğitim alamamaktır. Çocuk açlığının vicdani ağırlığının yanında ülkeye maliyeti, küresel yarışma gücüne sahip olmayan, insani sermaye açığını bir nesil boyu taşımaktır. Bu gerçekten bir felakettir. Hükümeti, sebebi oldukları, kriz yüzünden bir nesli kaybetmemek için, ülkenin beşeri sermayesinin, telafi edilemez şekilde zarar görmemesi için, anne ve çocuklar için beslenme programlarını hızla, eksiksiz hayata geçirmeye çağırıyoruz. Yani siz kendi harcamalarınızdan kısmayacaksınız çocukların boğazından kısacaksınız. Böyle bir şey olamaz. Birinci öncelik bu ülkede hiçbir çocuğun, yatağına aç girmemesi mutlaka sağlanmalıdır.

Hükümet seçimden önce bizim Ortak Politikalar Mutabakat Metnimizden kopya çekti, devlette işe girerken yapılan, mülakatı kaldırma sözü verdi. Ama seçimden sonra Milli Eğitim Bakanları çıktı, “Mülakat sürecek, daha önce yüzde 100 mülakata göre öğretmen alınıyordu. Şimdi yüzde 50 KPSS, yüzde 50 mülakat olacak” diye açıklama yaptı. Arkasından da “Ne kadar inançlı biri” olduğunu anlatıp “Kul hakkına girmeden, ideolojik kayırmaya müsaade etmeyecek şekilde” mülakat yapacaklarını söyledi. Mülakatı kaldırma sözünden çark ettiklerini itiraf etti. Sözleri aslında devlet yönetiminin nasıl parti yönetimine dönüştüğünün itirafı. Devlette kural olur. Genç öğretmenlerimizin kariyeri de, ülkemizin geleceği de, çocuklarımızın eğitimi de, bir Bakan’ın insafına bırakılamaz. Diğer taraftan Bakanın ideolojik kayırma sözleri, bugüne kadar, gençlerin haklarını çatır çatır nasıl yediklerinin, KPSS’den derece yapanları mülakatlarda nasıl elediklerinin, kurumları partilerinin il başkanlarının emrine nasıl verdiklerinin, torpil listelerinin de bir itirafı. Erdoğan seçimden önce, yüzde 50 mülakat demedi. “Kamuya alımları, gençlerimizin sınavlardaki başarı sırasına göre yapacağız” dedi. Hiç eveleyip gevelemeyin, vatandaşa verdiğiniz sözleri yerine getirin. Ülkenin bunca birikmiş derdi varken, Hükümet her zaman yaptığını yapıyor. Milletin gündemiyle uzaktan yakından alakası olmayan bir gündemi ortaya atıyor. Cambaza bak diyor. Bu yeni gündemin adı; yeni anayasa. Hükümet bu anayasayı, eski ortağı darbeci hain FETÖ’yle el ele verip değiştirmedi mi? Bunu için yaptıkları referandumda, darbeci ortakları, “Ölüleri mezarından kaldırıp oy kullandırmaktan” bahsetmedi mi? Yetmedi, ortaklarının hain darbe girişiminden sonra, kendi yaptıkları sivil darbe sürecinde, OHAL şartları altında anayasayı değiştirmediler mi? Bunca değişiklik yaptıkları anayasayı, bugüne kadar da sayısız defa çiğnemeyi de ihmal etmediler. Şimdi seçime doğru yeniden yeni anayasa yapma derdine düşmüşler. Bugüne kadar yaptıkların anayasa değişikliklerinin millete ne hayrı oldu ki, yeni yapacaklarının bir hayrı olsun?

Nitekim, bir bakıyoruz tartışmalara. Seçimden önce “tek millet” diye bas bas bağıran, Erdoğan ve partisi, seçimden sonra “anayasaya milletin çeşitliliğini yansıtmak” gibi ipe sapa gelmez sözler ediyorlar. CIA’in eski istasyon şefi Graham Fuller’in ulus devletimizi “çok uluslu” şeklinde tanımlaması gibi bir “çeşitlilik” edebiyatıdır tutturmuş gidiyorlar. Cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk, milleti; “Ortak hatıra mirasına sahip olan, bu mirasın korunması ve devamı için ‘ortak’ irade gösteren, beraber yaşamak konusunda ‘Ortak’ olurda birleşen insan cemiyetidir” diye tarif ediyor. Millet olmak, her şeyden önce “ortak” olmaktır. Ulus olmak, ayrılmak değil, bir olmaktır. Biz bu hinliklerin, bu coğrafyada nelere sebebiyet verdiğini çok yakın zamanda civar ülkelerin kan deryası içinde ne mücadeleler verdiğini gördük, yaşadık. BOP eş başkanının ortağı da, CIA sosuyla terbiye edilmiş bu sözler hakkında ne düşünüyorsa, bir zahmet çıkıp söyleyiversin.

Diğer taraftan, tek kişilik bu ucube rejimin başının, “Özgürlükçü anayasa” sözleri ise tam bir traji-komedi. Milletin gündemine takla attırmak için boşa uğraşmasınlar. “Açım, kiramı ödeyemiyorum” diyenlere, hakkını arayan öğretmene, ormanı koruyan çevreciye ters kelepçe takanlarla, Madımak gibi bir insanlık suçunun, zaman aşımıyla üstünü örtenlerle, sendikaya üye olanların işten atılanların, ses çıkardı diye, kafasına kalkan vurarak gözaltına alanlarla, Ayder Yaylası’nda imara tepki gösterenleri, hakimlerine “Aldırırım seni” diye tehdit ettirenlerle, iktidarını 12 Eylül’de başlayan sürece borçlu olanlarla, mevcut anayasayı tanımayıp Anayasa Mahkemesi kararlarına uymayanlarla, bu rejimin müellifleriyle, yerel seçimler öncesinde anayasa tartışmak, milletin açlığının üstüne şal örtmek isteyenlerin, zulmünü, yerel seçimlerin ardından daha da artırmayı hedefleyenlerin, değirmenine su taşımak olur.

Öztırak, devlet yönetiminde kuraldır: “Sizin yönetemediğiniz şeyler, sizi yönetir.” Bu hafta Merkez Bankası yeni faiz kararını açıklayacak. Karar öncesi, faizlerle ilgili bir açık artırma sürüp gidiyor. Umarız yeni ekonomi yönetimi faiz ilacını kullanırken, kendilerinden önceki yönetimin hatalı politikalarıyla ekonomide neden olduğu kırılganlıkların farkındadır. Zombi şirketlerin borçlu ailelerin batmasına neden olmanın zincirleme etkilerini görüyordur. Bununla ilgili olarak gereken tedbirleri alıyordur.

Yönetilemeyen bir diğer alan ise diplomasi… Türkiye, son G-20 zirvesinde planlanan yeni stratejik ticaret yolu, Hindistan-Ortadoğu-Avrupa Ekonomi Koridorundan dışlandı. Ne masada oturabilen, ne de buna çıtını çıkarabilen Erdoğan, uçağına aldığı gazetecilere “Türkiyesiz koridor olmaz” cakaları satsa da, ülkemize Hindistan’dan Avrupa’ya uzanan bu yeni ticaret rotasında yer verilmedi. Biz, “Ülkemizin geleceğini, büyümesini, kalkınmasını çok yakından ilgilendiren bu hatta neden yokuz?” diye soruyoruz. Hükümet sözcüleri, parti sözcüleri hep bir ağızdan hakaret yağdırıyor, iftiralara başlıyorlar. Kibirli bir edayla da akıl vermeye kalkıyorlar. Ama hakaret de, kibir de suçluların telaşını örtmeye yetmiyor. Aslında biz bu soruyu, cevabını bilmediğimizden sormuyoruz. Milletimizin bu sorunun cevabını Hükümetin ağzından duymasını, Hükümetin ülkemizi içine soktukları bu üzücü durumun hesabının verilmesini istediğimiz için soruyoruz. Onlar söylemiyor. Hakikati biz söyleyelim: Türkiye bugün böylesine önemli bir koridordan dışlandıysa, bunun sebebi bu yönetimin diplomasideki yanlış tercihleridir. Kibir abidesi Erdoğan’ın “Bir gün öyle, bir gün böyle” tavırlarıdır. Milletin çıkarının önüne başka çıkarlar koyarak yapmaya çalıştığı küçük kurnazlıklardır. Önce kafa tutup, sonra tükürdüğünü yalayan siyasetidir. Bunların, bölgede ve dünyadaki muhataplarında güveni bitirmesidir. Sadece diplomaside değil, her alanda kötü yönetimle ülkemizin geleceği karartılıyor. Ahlaki ve siyasi meşruiyeti olmayan bu Hükümet… Bir defa daha tekrarlayım; “Ahlaki ve siyasi meşruiyeti olmayan” bu hükümet, milletimize kopkoyu bir kabus yaşatıyor. “Biz bunu söylemiştik” demenin bir anlamı yok. Bu hiçbir şeyinde çözümü değil.

Şimdi bu karanlıktan milletçe bir çıkış bulmak zorundayız. Yoksa seçimden bugüne kadar yaşadığımız karabasan, önümüzdeki yerel seçimlerden sonra yaşayacaklarımızın yanında, fragman gibi kalacak. Yılgınlığa teslim olamayız. Silkineceğiz ayağa kalkacağız. Önceki seçimde eksik yaptıklarımızı gidereceğiz, hatalı yaptıklarımızı düzelteceğiz. Mayıs seçimlerinde istediğimiz sonucu alamadığımız için herkesten çok biz üzüldük. Ama Erdoğan’ın en büyük kabusu olan bir başka hususu da görmezden gelemeyiz. Geçtiğimiz seçimde bizim Cumhurbaşkanı adayımız seçmenin yüzde 48’ini bir araya getirdi. Sarayın en büyük kabusu, muhalefetin bu birleşmiş gücü. Saray 7 ay sonra yapılacak seçimde, ne döviz kasasında, ne de bütçede, Mayıs seçimlerinde sahip olduğu imkana sahip olmadığının ve yine seçim öncesinde söylediği ne varsa ondan çark etmenin ciddi bir siyasi bedeli olacağının farkında. Ve şimdi, yüzde 30’un altına düşen oyuyla, belediyelerin yüzde 100’ü almak için, yüzde 48’lik muhalefeti dağıtmanın, muhalefeti, bizleri kavgalı ev olarak göstermenin tek çare olduğunu biliyor. Bu oyunu oynuyor. Ama biz buna izin vermeyeceğiz. Yılgınlığa kapılmayacağız. Yüz yıllık bir parti olmanın gururuyla, Atatürk’ün kurduğu parti olmanın sorumluluğuyla, hareket edeceğiz. Yenileneceğiz. Bu süreçte etik sınırları aşmayan her tartışmayı, istişareyi, hataların düzeltilmesi, mücadelemizin güçlenmesi için fırsat olarak göreceğiz. Yenilenme sürecimizi bu ruhla sürdürerek, bir demokrasi şöleni olacak kurultayımıza, hızla ilerleyeceğiz. Bir yandan da tüzüğümüzle parti işleyişiyle ilgili dokümanları yenileyeceğiz.

Genel Seçimleri Mayıs’ta yaptık, ama henüz seçim süreci bitmedi. Son yerel seçimlerde büyük bir zafer kazanmıştık. O günden bugüne; CHP’li belediye başkanlarımız tarafından yönetilen belediyeler vatandaşa hizmetin en güzel örneklerini verdi. CHP’li başkanların yönettiği belediyelerde kaynaklar halk için kullanıldı. CHP’li başkanların hemşerileri, rahat bir nefes aldı. Geçinemeyen emeklisinden, destek bekleyen çiftçisine, kahvaltısız okula giden öğrencisine, hepsinin yardımına bizim belediyelerimiz ellerindeki imkanlarla koştu. Çalışanların maaşlarını ödeyemez hale gelen, deprem bölgesinde hemşerileri su beklerken kola ihalesine çıkan, hastaneye giden yolda bile rant gören, vatandaş için değil yandaş için çalışan, Parselci Saray belediyelerinden ise millet illallah dedi. Belediyeleri millete hizmet için bir araç olarak değil, para kazanılan bir meslek, kupon arazi dağıtım yeri olarak görenlerin, artık bu millete verebileceği, yapacağı hiçbir hizmet yoktur.

Biz, “Çağdaş bir yerel yönetim her vatandaşın hakkıdır” diyoruz. Siyaset iddia demektir. Bu seçimde tüm büyükşehir belediyelerini kazanmayı ve tüm vatandaşlarımızı hak ettikleri sosyal demokrat belediyecilikle buluşturmayı hedefliyoruz.

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.