Genel Başkanlığını Hüsnü Bozkurt’un yaptığı Atatürkçü Düşünce Derneği Kartal şubesince düzenlenen kahvaltılı bir etkinlikle yeni üyelere kimlik kartları teslim edilerek, eski ve yeni üyelerin tanışıp, kaynaşması sağlandı.
Kartal Atatürkçü Düşünce Derneği Başkanı Hülya Arkan’ın organize ettiği ve CHP Kartal İlçe Başkanı Süleyman Uzunok, Kartal Belediye Başkan yardımcısı Hüseyin Tozkoparan, Demokrat Parti Kartal İlçe Başkanı Eray Ekim, Doğru Parti Kartal İlçe Başkanı Gülay Şakar, ADD Tuzla Şube Başkanı Şengül Özpağada ile yeni üyeler ve basın mensupları kahvaltılı toplantıya iştirak edenler arasındaydı.
Program; Ulu Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşları adına bir dakikalık saygı duruşu ve İstiklal Marşımızın okunması ile başladı. Programın sunumunu ise ADD Kartal Şubesi’nin emektar üyelerinden Cem Arkan yaptı.
Bu ay yapılan üye katılım töreninde; Kartal Belediye Başkanı Gökhan Yüksel, CHP Kartal İlçe Başkanı Süleyman Uzunok, Demokrat Parti Kartal İlçe başkanı Eray Ekim, Gazeteci Yazar Vural Dağtekin gibi isimler de kimlik kartını aldı.
“ADD’de Görev Yapmak Cesaret İster”
ADD Kartal Şube Başkanı Hülya Arkan; Atatürkçü Düşünce Derneği’nde görev yapmak emek ve bilgi istediği gibi, kararlılık ve cesaret de ister, diyerek bombalı suikastler ile katledilen başta ADD’nin kurucularından Muammer Aksoy olmak üzere; Bahriye Üçok’u, Ahmet Taner Kışlalı’yı, Uğur Mumcu’yu anarak sözlerine başladı. Arkan ayrıca; Büyük Taarruz’un ve 30 Ağustos Zaferimiz’in 101. Yılını da kutladı.
Hülya Arkan şöyle konuştu;
“Ülkemizde çağdaş, laik düzeni yıkarak, yerine dine dayalı bir devlet ve toplum yapılanması kurmayı amaçlayan, tarikat ve cemaat adıyla örgütlenmiş, emperyalizmin taşeronu yapılanmalarla, yasalar çerçevesinde mücadele etmektir.
ADD de görev yapmak emek ve bilgi istediği gibi, kararlılık ve cesaret de ister.
ADD kurulduktan :
8 ay 12 gün sonra – 31 Ocak 1990 tarihinde Muammer Aksoy 3 kurşunla,
1 yıl, 4 ay 17 gün sonra – 6 Ekim 1990 tarihinde Bahriye Üçok bombalı paket ile,
3 yıl 9 ay 6 gün sonra – 24 Ocak 1993 tarihinde Uğur Mumcu aracına konan bomba ile,
10 yıl 5 ay 2 gün sonra – 21 Ekim 1999 tarihinde Ahmet Taner Kışlalı evini önünde bombalı saldırı ile, 13 Kasım 1999 tarihinde Bağcılar Şubemizin üyesi Şükrü Demirkürek dernek binasında bıçaklanarak haince katledilmişlerdir.
1 Temmuz 2008 sabahı, Ergenekon örgütü soruşturması kapsamında, İstanbul Cumhuriyet Savcısı, Fetöcü Zekeriya Öz’ün talimatıyla, Genel Merkezimizde arama yaptırılmış ve Derneğimizin Genel Başkanı, önceki Jandarma Genel Komutanı, Emekli Orgeneral Şener Eruygur, oturduğu askeri lojmanda gözaltına alınmıştır. Cezaevinden tahliye edildiğinde bilinci yerinde olmayan ve yaşamının geri kalanının bu şekilde tamamlayan Başkanımız Şener Paşa, 20 Şubat 2023 tarihinde vefat etmiştir.
“Atatürkçüleri Susturacaklarını Sanıyorlardı”
Emperyalizmin maşası, dinci terör örgütleri tarafından işlenen bu cinayetler rastlantı değildir. Cinayetleri işletenler ve işleyenler Atatürkçüleri sindirip, susturacaklarını umuyorlardı.
ADD, bütün katliam ve baskılara karşı her geçen gün büyümüştür, şu anda 342 şube, 50 temsilcilik ve 70 binin üzerinde üyemiz bulunmaktadır.
Türkiye’nin en büyük demokratik kitle örgütü olarak, siyasetin tam merkezinde, ancak partiler üstü bir anlayışla, bilgi çağı olarak adlandırılan 21.yüzyılda, Atatürk’ün izinde, O’nun manevi mirası olan aklın ve bilimin rehberliğinde, “ Yeniden Atatürk Cumhuriyeti “ diyerek,
Derneğimize üye olarak mücadelemize ortak olan sizlerle, büyümeye ve çalışmaya devam edeceğiz.
Nazım’ın Şiiri
Bugün 26 Ağustos, Başkomutanlık Meydan Muharebesi 1.günü, Nazım Hikmet, Kurtuluş Savaşı Destanında ne güzel anlatmıştı:
“…
sarışın bir kurda benziyordu,
ve mavi gözleri çakmak çakmaktı.
yürüdü uçurumun başına kadar, eğildi, durdu,
bıraksalar,
ince, uzun bacakları üstünde yaylanarak
ve karanlıkta akan bir yıldız gibi kayarak,
Kocatepe’den Afyon ovasına atlayacaktı
…”
Kocatepe’deki “Sarışın Kurt”, yüz yıl önceki yıldızlı gecenin alaca karanlığında, kuş uçuşu 300 kilometre uzaktaki İzmir rıhtımını görüyor, o sarp kayalıklardan Afyon ovasına atlayacağı dakikaları sayıyordu.
“Sarışın Kurt” Kocatepe’den sadece Afyon ovasına değil, ulusuyla birlikte bin yıl öteye atlamaya kararlıydı.
Emperyalizmi ilk olarak Çanakkale’de durduran Mustafa Kemal Paşa, İzmir’den başlatılan büyük saldırıyı da Sakarya’da püskürtmüş,
Ulusunun, azim ve kararını harekete geçirerek ayağa kaldırdığı, bütün varını-yoğunu, olanca gücünü cepheye sürmüş, son darbesini 26 Ağustos 1922 sabahı indirmiştir.
14 gün sonra, 8 Eylül akşamı, Belkahve’den dumanlar içindeki İzmir’e bakarken İsmet Paşa’ya “Bir rüya görmüş gibiyim İsmet” diyordu.
3 yıl 3 ay 22 gün boyunca yaşadıkları bir rüya gibiydi.
Tarihin ilginç rastlantısıdır; Kocatepe’de 26 Ağustos 1922 sabahı başlayan kutsal savaştan tam 851 yıl önce, 26 Ağustos 1071’de Malazgirt Ovası’nda da bir başka büyük savaş yaşanmıştı.
Bazı kendini bilmezler, bu iki savaşı karşılaştırıp, Kocatepe’yi unutturmaya çalışıyorlar. “Keşke Yunan kazansaydı” diyen vatansızların takipçileri bilmelidir ki, Kocatepe olmasaydı kutlayacak Malazgirt’imiz de olmayacaktı.
30 Ekim 1918 Mondros Mütarekesi ile girişilen emperyalist işgal ve 15 Mayıs1919 günü İzmir’den başlatılan saldırıların, Türk Ulusu’ nu Malazgirt öncesine atma ya da Anadolu’da yok etme amaçlı olduğunu unutmayalım.
Atatürkçü Düşünce Derneği olarak Büyük Taarruz’ un 101. yılında Kocatepe’de, Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve kahraman silah arkadaşlarını minnetle, şükranla yad ediyor, bütün şehit ve gazilerimizin aziz hatıraları önünde saygıyla eğiliyoruz.
Büyük Taarruz’un ve 30 Ağustos Zaferimiz’in 101. yılı kutlu olsun.
“Devletimiz Din Devletine Dönüştürülmek İsteniyor”
Cumhuriyetimiz’ in 100’üncü şeref yılını kutlayacağımız bu yıl, bu paha biçilmez emanetin coşkusunu ve mutluluğunu doyasıya yaşamanın yanında, ülkemizin ve ulusumuzun geleceği için ciddi kaygı duyduğumuz bir ortamda bulunuyoruz.
Uzun süredir demokrasinin olmazsa olmazı, laiklik başta olmak üzere, Türkiye Cumhuriyeti’nin demokratik, sosyal hukuk devleti niteliği fiilen yok edilme ve devletimiz bir din devletine dönüştürülme tehdidiyle karşı karşıyadır.
Bütünüyle dışa bağımlı duruma getirilen ulusal ekonomi, hızla borç bataklığında boğulmaya sürüklenmekte, vatandaşlarımızın çoğunluğu yoksulluk sınırının altında yaşamını sürdürmeye çalışmaktadır.
“Türkiye Ortadoğu Ülkesi Niteliğine Getirilmek İsteniyor”
Laik ve bilimsel temelinden koparılmış eğitim sisteminde, çocuklarımız, dünya çocukları ile yarışabilecekleri bilgilerle donatılmadıkları, çağ dışı bir öğretim süreci sonunda diplomaları ile sokağın çaresizliğine teslim edilmektedir.
Emperyalizmin, Ülkemizi bölme amaçlı bir planı olan, Suriye, Irak, Afganistan ve daha birçok ülkeden gelen, bağımsızlığımızı, dil birliğimizi, ulusal kültürümüzü ve demografik yapımızı bozucu ölçülere varan düzensiz göçmenler aracılığı ile Türkiye, hızla bir Ortadoğu ülkesi niteliğine bürünmektedir. Bu insanlar, bir yandan da iktidarın oy deposu ve gerektiğinde militan gücü olarak değerlendirilmek üzere, yoksul halkımızın sırtından beslenmekte, korunup kollanmaktadır.
Ülkemizi yaşanmaz duruma getiren bütün bu halk ve cumhuriyet karşıtı, demokrasi ve çağdaşlık düşmanı gelişmeler karşısında, gençlerimizin geleceklerini yurt dışında aramak zorunda kalmaları, Türkiye’yi hiç hak etmediği karanlık yarınlara, her alanda ve anlamda yoksullaşarak yok olmaya sürüklemektedir.
Bu acı verici tabloyu tersine çevirmenin tek yolu; Atatürk Cumhuriyeti’ni bütün kurum ve kurallarıyla, günümüz koşullarının gerekleriyle daha da güçlendirerek, yeniden kazanmak, aydınlık geleceğe taşımaktır.
Yaşasın Tam Bağımsız ve Gerçekten Demokratik Türkiye”