Ne yazık ki, modernleşme ile gelenek arasında sıkışmış bir vitrin seyri…
15 Mayıs 2025… Dünya siyasetinde dengelerin yeniden kurulduğu bir süreçte, Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Donald Trump, Orta Doğu turunun son ayağında Birleşik Arap Emirlikleri’ne (BAE) resmi bir ziyarette bulundu. Bu ziyaret, yalnızca diplomatik gündem başlıklarıyla değil, aynı zamanda taşıdığı semboller ve kültürel mesajlarla uzun süre tartışılacağa benziyor.
Abu Dabi’de BAE Devlet Başkanı Şeyh Muhammed bin Zayed Al Nahyan ile gerçekleşen görüşmelerde, enerji, savunma, turizm ve teknoloji alanlarında kritik öneme sahip anlaşmalar imzalandı. Özellikle yenilenebilir enerji projeleri ve bölgesel güvenlik konularında ortak çalışmalar ön plana çıktı. Ayrıca iki ülke arasında kültürel değişim programlarının geliştirilmesi kararlaştırıldı.
En sonunda söyleyeceğimi başta ifade edeyim: Trump, dört günlük Orta Doğu turunda yaklaşık 3,2 trilyon dolarlık anlaşmaya imza atarak ABD adına enerji, savunma, yapay zekâ ve havacılık gibi stratejik alanlarda büyük kazanımlarla ülkesine döndü.
Bu arada dikkat çekici bir detay da gözlerden kaçmadı: Trump, Suudi Arabistan’da kendisine sunulan geleneksel kahveyi içmeyi reddetti. Bu küçük gibi görünen tercih dahi, sembollerle örülü diplomatik sahnede farklı yorumlara açık bir mesaj olarak kayda geçti.
Karşılama Töreni: Modernleşmenin Vitrini mi, Gerçek mi?
Trump’ın karşılanması sırasında sergilenen geleneksel Al-Ayyala dansı, ziyaretin en çok konuşulan anlarından biriydi. Savaş ve dayanışma temalarını içeren bu dans, normalde erkekler tarafından icra edilirken bu defa başörtüsüz ve modern kıyafetli genç kızlar tarafından sahnelendi. UNESCO tarafından kültürel miras olarak kabul edilen bu dansın bu şekilde sunulması, kimileri tarafından “kültürel açıklık” ve “kadınların görünürlüğü” şeklinde övgüyle karşılanırken, bazı kesimlerce “aşırı Batılı” ve “geleneğe aykırı” olduğu gerekçesiyle eleştirildi.
Mesaj açıktı: “Biz değişiyoruz.” Ancak şu soru hâlâ geçerliliğini koruyor: Bu değişim sadece vitrindeki bir görselden mi ibaret?
Ortadoğu’da Reform Söylemi: Görünürde Özgürlük, Gerçekte Nerede Sınır Başlıyor?
BAE’nin bu sembolik jesti, bölgedeki reform tartışmalarını tekrar alevlendirdi. Komşu ülke Suudi Arabistan da benzer biçimde “2030 Vizyonu” doğrultusunda kadın hakları konusunda dikkat çekici adımlar attığını savunuyor. 2018’de kadınlara araç kullanma hakkının tanınması, bu sürecin başlangıç noktası oldu. Sonrasında kadınlara pasaport alma, erkek vasi izni olmadan yurt dışına çıkabilme, ikamet yeri belirleme ve aile reisi olma gibi haklar tanındı.
Ancak, tüm bu yasal düzenlemelere rağmen, toplumsal hayattaki etkileri sınırlı kaldı. Kültürel normlar, sosyal baskılar ve geleneksel değer yargıları, kadınların gündelik yaşamda hâlâ pek çok konuda temkinli ve çekingen davranmalarına neden oluyor. Yasalar değişse de, zihniyet değişimi hâlâ geriden geliyor.
2025 itibarıyla hâlen Suudi Arabistan’da kadınların banka hesabı açarken, sağlık hizmetlerine erişirken veya boşanma gibi kritik süreçlerde erkek vasi onayı gerektiği durumlar yaşanabiliyor. Kamusal alanda hâlâ abaya giyme zorunluluğu bir norm olarak dayatılıyor. Kadınların toplumdaki görünürlüğü ise hâlâ sınırlı; pek çok meslekte geri planda kalıyorlar ya da hiç yer alamıyorlar.
Başörtüsü zorunluluğu yasal olarak gevşetilmiş olsa bile, sosyal çevrenin baskısıyla başörtüsünü çıkarmak isteyen bir kadın; dışlanma, etiketlenme hatta fiziksel şiddet riskiyle karşı karşıya kalabiliyor. Dolayısıyla bireysel özgürlük kağıt üzerinde var olsa da, gerçekte ulaşılması güç bir ideal olmaya devam ediyor.
Modernleşme mi, Maket mi?
Bir yanda Abu Dabi’deki dans gösterisiyle verilen özgürlük mesajı; diğer yanda Riyad’daki günlük yaşamda süregelen kısıtlamalar… Bu tezat, Orta Doğu’daki modernleşme girişimlerinin samimiyetine dair ciddi soru işaretleri doğuruyor.
Trump’ın ziyareti; diplomatik ve kültürel diplomasi açısından başarılı bir imaj çalışması olarak tarih sayfalarına geçti. Ancak aynı zamanda şu gerçeği bir kez daha hatırlattı:
Gerçek dönüşüm, sembollerle değil; zihniyetle ve hukukla mümkündür.
Kadınların aktif katılımı olmadan gerçekleştirilen reformlar, zamanla yalnızlaşır, toplumdan kopar ve nihayetinde biçimsel uygulamalara dönüşür. Kadınların yaşam alanlarını genişletme, eşitlik sağlama ve toplumsal normları dönüştürme yönündeki sözlerin ne kadarı hayata geçebildi?
Peki Biz Yolunda Ne Demiştik? Ne Kadar Gerçekleşti?
Ortadoğu’da sıkça tekrarlanan reform vaatleri karşısında sormamız gereken soru şu:
“Biz yolunda ne demiştik?”
Kadınların özgürlük alanlarını genişletme, eşit yurttaşlık hakkı sağlama ve toplumsal zihniyeti değiştirme yönündeki sözler ne kadar somut karşılık buldu?
Kâğıt üzerindeki kazanımlar bir yere kadar etkili olabilir. Ancak gerçek değişim; kadınların ekonomik, sosyal ve kültürel anlamda özgürlüklerini tam olarak elde etmeleriyle mümkündür. Bunun için de zihniyetin radikal bir biçimde dönüşmesi gerekiyor.
Bugün geldiğimiz noktada, Trump’ın ziyareti sırasında sahnelenen sembolik jestler; reform söylemlerinin içi boş vitrin performanslarına dönüştüğünü gösteriyor. Oysa sahadaki gerçek kadınlar, hâlâ görünmez bir mücadele veriyor.
Reformların gerçek yüzünü anlayabilmek için, verilen sözlerin ne kadarının hayata geçtiğini sorgulamak, şekilden öze doğru bir bakış geliştirmek şart.
Trump’ın ziyareti, diplomasi, kültürel diplomasi ve imaj yönetimi açısından önemli bir örnek olarak tarihe geçti. Ancak ziyaret aynı zamanda şunu da hatırlatıyor:
Gerçek değişim, sembollerle değil; zihniyet ve hukukla mümkün olur.
Kadınların katılımı olmadan gerçekleşen reform hareketleri, zamanla yalnızlaşır, toplumdan kopar ve sadece şekli bir uygulama olarak kalır. Ortadoğu’da kadınların özgürlük alanlarını genişletme, eşitlik sağlama ve toplumsal normları dönüştürme yönündeki vaatlerin ne derece somutlaşabildiği ise hâlâ sorgulanmaktadır.
Burada bir not düşmek istiyorum, değerli okurlarım: Her reform, yüzünü geleceğe dönmekle başlar; ama gözünü hakikate kapıyorsa, ilerlemesi değil, sahnelenmesi izlenir.
Ömer Hayyam şiiriyle düşünmeye, sorgulamaya ve gerçek değişimi aramaya devam edelim. Çünkü hakiki reform, sadece gösterişten değil, yürekten ve zihinden başlar.
“Seni kuru softaların softası seni
Seni cehenneme kömür olası seni
Sen mi haktan rahmet dileyeceksin bana?
Hakka akıl öğretmek senin haddine mi?
Ey kara cübbeli senin gündüzün gece
Taş atma dünyayı bilmek isteyenlere
Onlar yaratının sanatı peşinde
Seninse aklın abdest bozan şeylerde…”
Saygılarımla…