aohbet islami chat omegla türk sohbet cinsel sohbet dini chat
enflasyonemeklilikötvdövizakpchpmhphaberyerel haberibbkartal belediyesituzla belediyesidilovası belediyesipendik belediyesimaltepe belediyesiuğurmumcugökhan yükselimamoğluşadi yazıcı
DOLAR
38,7935
EURO
43,4453
ALTIN
4.050,65
BIST
9.700,17
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Parçalı Bulutlu
17°C
İstanbul
17°C
Parçalı Bulutlu
Çarşamba Parçalı Bulutlu
18°C
Perşembe Açık
21°C
Cuma Az Bulutlu
22°C
Cumartesi Yağmurlu
19°C

Nevin Özbar

nevinozbar12@gmail.com

Raconu Kim Kesiyor?

13.05.2025 17:06
A+
A-

Bu topraklarda doğduk. Aynı bayrağın altında büyüdük. Sevinçlerimiz de ortak, acılarımız da… Vatan sevgisi, tartışmaya açık olmayan bir değerimizdir. Bu ülkeye yönelen her tehdidin karşısında dimdik dururuz. Ancak barışı da güvenlik kadar kıymetli buluruz. Çünkü barış, sadece bir kelime değil; geleceğe dair kurduğumuz en büyük hayaldir. Herkesin huzurla yaşadığı bir memleket isteriz. Fakat barış çağrıları yapılırken geçmişin acılarını, toplumun hafızasını ve adalet duygusunu göz ardı edemeyiz.

İşte tam da bu noktada zihinler karışıyor…

Bugün bazı siyasi çevreler tarafından dile getirilen söylemler dikkatle ve doğru bir şekilde değerlendirilmelidir. PKK’nın kendini feshettiği ve Türkiye’ye yönelik silahlı isyanı sona erdirdiği iddia edilmektedir. Örgütün 12. Kongresi’nde aldığı karar doğrultusunda, “terörsüz bir Türkiye” hedefiyle silah bırakıldığı öne sürülmektedir.

Ancak bu açıklamalarla yetinilmemekte; bazı siyasi temsilciler, Abdullah Öcalan’ın cezaevi şartlarının iyileştirilmesinin bir “ön koşul” değil, “bir beklenti” olduğunu ifade etmektedir. Yayınlanan bildirilerde, terörist başı Öcalan’ın İmralı’daki şartlarının değişmesi, dış dünyaya açılması ve siyasi aktör haline gelmesi yönünde talepler dile getirilmektedir. Ayrıca sürecin ilerleyebilmesi için Öcalan’ın sürekli devrede olması gerektiği belirtilmektedir. Dahası, Lozan Antlaşması’nın azınlıkların haklarını yeterince kapsamadığına dair bazı değerlendirmeler bulunmaktadır. Bu da ayrıca üstünde düşünülmesi, yazılması ve tartışılması gereken bir konudur.

Bu durum, yalnızca ideolojik değil; insani açıdan da kaygı uyandırmaktadır. Zira söz konusu yapı, yalnızca bir kişiden, bir örgütten ibaret değil; çok sayıda örgütsel unsur barındırmaktadır.

Umut Hakkı Herkes İçin mi?

“Umut hakkı”, insan hakları hukukunda özellikle ağırlaştırılmış müebbet alan mahkûmlar için gündeme gelir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, yaşam boyu hapis cezası alan bir kişinin umut ışığından da mahrum bırakılmaması gerektiğini vurgular. Belirli bir süreyi dolduran, pişmanlığını gösteren ve olumlu gelişmeler sağlayan mahkûmlar için cezanın gözden geçirilmesi gerektiği savunulur.

Ancak sorumuz nettir: Umut hakkı gerçekten herkes için mi geçerlidir?

Toplum vicdanında derin yaralar açmış, binlerce sivilin, askerin, polisin canına mal olmuş bir kişinin yalnızca “iyi hâl” göstermesi yeterli midir? Yıllarca şiddeti bir yöntem olarak benimseyen ve ülkenin güvenliğini sarsan biri, tek bir beyanla topluma yeniden kazandırılabilir mi?

Serbestlik Verilebilir mi?

Adalet yalnızca yasalardan ibaret değildir; halkın hafızası, acıları ve yaslarıyla da ilgilidir. Umut hakkı, insan onurunu korumayı hedefler. Ancak bu hak, toplumun adalet duygusunu zedeleyecek biçimde kullanıldığında başka bir hak ihlaline dönüşebilir.

Bu nedenle umut hakkı konuşulurken yalnızca hukukun dili değil; halkın vicdanı, yaşanmışlıklar ve kolektif travmalar da hesaba katılmalıdır. Aksi hâlde hak ile haksızlık arasındaki çizgi silinir, adalet belirsiz bir hoşgörüye dönüşür.

Kim Umut Dağıtıyor?

Bugün “umut hakkı” çerçevesinde konuşulan kişilerin, milletin hafızasında karanlık olaylarla anılması, meselenin ne kadar hassas olduğunu gözler önüne seriyor. Bazı açıklamalarla bu hakkın kimlere verileceğine karar veren bir irade varmış gibi bir algı yaratılıyor. Daha da ötesi, raconu sanki bu kesim kesiyor, şartları onlar koyuyor!

Bu durum yalnızca hukuku değil; devletin otoritesini ve milletin adalet duygusunu da zedeliyor.

Tecridi Kaldırmak mı?

Bir dönem bu ülkeye büyük acılar yaşatan, terörü ideoloji hâline getiren bir figür için “tecrit kaldırılsın” talepleri yükseliyor. Oysa tecrit, bir mahkûmun sosyal ilişkilerden izole edilmesidir ve bazı durumlarda hak ihlali sayılabilir. Ancak bu kişi toplumun ortak güvenliğini tehdit ediyorsa mesele bambaşka bir boyut kazanır. Tecridin kaldırılması, özgürlük değil, yeni tehditlerin kapısını aralayabilir.

Toplumun hafızası güçlüdür. Ne yaşadığını unutmaz. Ne çabuk unutanları ne de unutturmaya çalışanları affeder!

Fikir Ayrılığı mı, Lanetleme mi?

Bu konuda farklı düşünen, geçmişe duyarlılıkla yaklaşan insanlar; bazı rahatı ve makamı yerinde olan çevrelerce dışlanıyor. “Bu davaya sıcak bakmayan herkes hain” gibi bir algı yaratılmak isteniyor. Sosyal medyada, sokakta, ekranlarda… Yaftalar, kınamalar, lanetlemeler…

Oysa bir toplumda fikir ayrılıkları, demokrasinin temel dinamiklerinden biridir. Fikir ayrılıkları bir toplumun zenginliğidir. Demokrasi farklı seslerle güçlenir.

Düşüncesini ifade eden herkes, en az savunduğu fikir kadar saygıyı hak eder.

Düşünce özgürlüğü yalnızca çoğunluğun değil; azınlığın da güvencesidir. Ancak bu özgürlük, başkalarının acılarını yok saymayı, o acıları yaşatanları meşrulaştırmayı kapsamaz!

Unutulmamalıdır ki düşünce özgürlüğü, yalnızca popüler fikirleri değil; çoğunluktan farklı düşünenleri de koruyan bir ilkedir. Her birey, geçmişin acılarına farklı pencerelerden bakabilir. Ancak bu özgürlük, başkalarının acılarını yok sayma ya da meşrulaştırma hakkını vermez. Düşünce özgürlüğü, ifade edilen sözlerin değil; o sözlerin toplumsal karşılığının da sorumluluğunu taşımayı gerektirir.

Son Söz

Bugün “umut hakkı” adıyla açılan tartışma, yalnızca hukuk kitaplarına sıkışmış bir mesele değildir. Bu tartışma, milyonların hafızasında derin izler bırakmış bir geçmişin yeniden hatırlanmasıdır. Vicdanla hukukun, acıyla umudun çarpıştığı karmaşık bir eşiğe gelinmiştir.

Ve bu eşiğin tam ortasında, toplumun vicdanı dimdik ayaktadır.

O vicdan ki, evladını toprağa veren anaların gözyaşını unutmamıştır.
O vicdan ki, görev başında şehit düşen askerlerin, polislerin, öğretmenlerin adını hâlâ dualarında yaşatmaktadır.
O vicdan ki, bir meşruiyet yarışına dönüştürülmek istenen geçmişi sadece bir siyasi hesap değil; bir vefa meselesi olarak görmektedir.

Unutulmasın: Bu toplum kolay unutmuyor.
Unutanlara inat, hatırlayanlar hep olacak.

Hatırlayanlar oldukça, kimse kendi yazdığı hikâyeye “umut” başlığı atamayacak.

Çünkü bu ülkede raconu milletin vicdanı keser.
Ne tehdit, ne söylem, ne de perde arkası pazarlıklar…
Söz de, hüküm de, karar da bu halkın yüreğinde saklıdır.

Hangimiz istemeyiz ki barışın hâkim olduğu bir ülkede huzurla yaşamayı?

Yazarın Diğer Yazıları