aohbet islami chat omegla türk sohbet cinsel sohbet dini chat ref: refs/heads/v3.0
enflasyonemeklilikötvdövizakpchpmhphaberyerel haberibbkartal belediyesituzla belediyesidilovası belediyesipendik belediyesimaltepe belediyesiuğurmumcugökhan yükselimamoğluşadi yazıcı
DOLAR
40,2141
EURO
46,8745
ALTIN
4.320,80
BIST
10.225,48
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Açık
32°C
İstanbul
32°C
Açık
Çarşamba Açık
33°C
Perşembe Açık
34°C
Cuma Parçalı Bulutlu
30°C
Cumartesi Az Bulutlu
30°C

Nevin Özbar

nevinozbar12@gmail.com

Özgürlüğün Çelişkisi!

05.07.2025 04:55
A+
A-

Hepinize merhaba değerli okurlarım,
Kalemim uzun süredir bu satırları yazmayı bekliyordu. Nihayet, zamanı geldi… İşte o gün, bugün.

Malum, yaz mevsimi… Hepimiz bir yerlerde hareketli günler geçiriyoruz. Bu nedenle yazılarıma fırsat buldukça devam edeceğim. Sizleri de çok sıkmadan bu paylaşımı sürdüreceğim.

Yeri gelmişken; bugüne dek kıymetli yorumlarınızla yazılarıma değer kattınız. Bunun için her birinize ayrı ayrı teşekkür ediyorum. Dilerim bu güzel paylaşımımız bundan sonra da devam eder.

Şimdi gelelim asıl meseleye.

Bir programa katılırsınız… Orada gördüğünüz bir durumu, yaşadığınız bir anı tamamen kendi gözlemlerinizle ve samimiyetle kaleme alırsınız. Kimseyi hedef almak ya da yapılanları küçümsemek değildir niyetiniz. Bilakis, her emek değerlidir; bunu da bilerek ve takdir ederek yazarsınız. Her fırsatta emeğin kıymetini de vurgularsınız. Elinizde görüntüler de mevcuttur ama yine de saygı çerçevesinde, her şeye rağmen yayınlamazsınız. Maksat, tekrar eden sahneler yaşanmasın diyedir.

Sadece bir gözlem, bir paylaşım niyetiyle köşenize taşırsınız.

Ama ne olur? Bir bakmışsınız ki, hiç beklemediğiniz bir anda adeta taş yağmuruna tutulmuşsunuz.
İşin en ilginç yanı ise bu tepkilerin çoğunun en yüksek sesle “özgürlük” ve “düşünce özgürlüğü”nü savunanlardan gelmesidir.

Ve bu durum öyle bir hâl alır ki, bu yanılgıya düşenlerin yakın çevreleri bile size yaklaşmaktan çekinir, uzak durmayı tercih eder. Korku, yanlış anlaşılma endişesi öylesine yayılır ki, bir anda etrafınızda bir yalnızlık duvarı örülür.

Bunun yalnızca benim yaşadığım bir durum olduğunu düşünmek hem yanlış hem de haksızlık olur. Benzer durumlarla yüzleşen pek çok haberci ve yazar arkadaşım var. Çünkü bilinir ki, eğer yazınızda sadece olumlu yönleri ön plana çıkarır, eleştiriden uzak durursanız alkışlanırsınız. Fakat doğruları cesurca, eleştirel bir dille kaleme aldığınız anda yoğun ve çoğu zaman da haksız bir eleştiri dalgasıyla karşı karşıya kalırsınız.

Bir noktaya daha dikkat çekmek isterim: Bu eleştirileri yöneltenlerin büyük bir kısmının bugüne dek yayınladığımız tek bir habere ya da yazıya ne bir olumlu yorumla ne de bir beğeniyle katkıda bulunduğunu görmezsiniz. Fikir belirtmekten kaçınmış, sessiz kalmayı tercih etmişlerdir. Fakat konu eleştiri olduğunda, bir anda adeta sürü psikolojisine kapılarak en ön saflarda yer almaktan da asla geri durmadıklarını görürsünüz.

İşte burada durup düşünmek gerekiyor:
Aynı çevreye methiyeler düzdüğünüzde, övgü dolu sözlerle onları anlatıp yücelttiğinizde büyük bir takdir görmediğiniz gibi… Zaten tezahürat da beklemiyoruz. Fakat işin içinde biraz olsun eleştirel bir bakış, biraz olsun hakikatin sesi olduğunda, aynı çevreden derin bir sessizlik, hatta dışlanmayla karşılaşırsınız. Ne acıdır ki bu farkın ayırdına hâlâ varabilen pek az insan var. Varamayanlar adına üzülürsünüz.

Oysa düşünce özgürlüğü tam da burada sınanır.
Farklı görüşlere tahammül gösterebilmek, yalnızca aynı düşüncede olanları değil; eleştirel olanı da dinleyebilmek, gerçeğin ve gerçek özgürlüğün ölçüsüdür.

Burada küçük bir parantez açmak istiyorum:
Yanlışı görüp de doğruyu söylemeyenlerin takdir gördüğü bir ortamda, varsın biz de görünmeyelim deriz. Maksadımız kimsenin gönlünü yapmak ya da ekmeğe yağ sürmek değil. Herkes bilir ki, doğruyu söylemekten hiç çekinmedim, yanlışı dile getirmekten de çekinmeyeceğim.

O yazımda dile getirdiğim şeyler, istenenle gerçekleştirilen arasındaki boşluğu, hakikatin soğuk aynasında göstermek ve böylece görünmeyeni görünür kılmaktı.
Aksi hâlde, ne bir kötülüğüm ne de bir çıkar çatışmam olabilir ki.

Fikirden, düşünce özgürlüğünden, haktan, hakikatten dem vururuz ya hani… Böyle konular zuhur ettiğinde, insan tanımlamadan da geçemiyor.

Bir bireyin gördüğünü, hissettiğini, düşündüğünü ifade etmesi — hele ki bunu saygı çerçevesinde ve art niyet taşımadan dile getirmesi — en doğal hakkıdır. Fakat ne yazık ki toplumumuzda fikir beyan etmek, hele de farklı bir pencere açmak hâlâ kolay değil. Bunu dile getirdiğinizde ya yanlış anlaşılır ya da bizzat “özgürlüğün savunucuları” tarafından dışlanırsınız.

İşte bu da bir başka çelişkidir.

Unutmayalım ki özgürlük, sadece aynı fikirde olduklarımızın değil; farklı düşünenlerin de hakkıdır.
Gerçek demokrasi ve özgürlük kültürü de işte burada başlar.

Düşünce özgürlüğü, salt bireysel bir hak olmanın ötesinde, bir toplumun kendini var etme, yenileme ve ilerleme dinamiğinin en temel direğidir. Bu özgürlük yok sayıldığı an, adalet ve eşitlik kavramları sadece soyut kavramlar hâline gelir; toplumsal yaşam donuklaşır, yenilik ve gelişim imkânsızlaşır. Zira toplum, farklılıklarıyla var olur. Farklı düşünceleri kabul etmediği sürece kendi sınırlarını aşamaz, karanlıkta kalmaya mahkûm olur. Gerçek ilerleme ise yalnızca farklı düşüncelerin varlığıyla değil, bu düşüncelerin çatışması ve ardından ortaya çıkan yapıcı diyaloglarla mümkündür.

Ancak trajik olan şu ki, çoğu zaman toplumun alışkanlıkları, yerleşik normları ve kalıplaşmış düşünce kalıpları, doğruyu söyleyenlerin sesini boğmaya, onları dışlamaya meyleder. Doğruyu cesurca ifade etmek, özellikle çoğunluğun kabul etmek istemediği gerçekleri dile getirmek; hüzünlü bir şekilde yalnızlaşma, ötekileştirilme ve bazen doğrudan baskı anlamına gelir. Bu durum, düşünce özgürlüğünün en büyük ironilerinden biridir. Çünkü özgürlük, ancak ifade edilebildiğinde özgürdür.

Doğruyu söylemek cesaret ister. Çünkü insan sadece fikirlerini değil, aynı zamanda kendisini, varoluşunu da ortaya koyar. Toplumda çoğunluğun karşısında durmak, alışılmışın dışında düşünmek, önyargıların, korkuların ve cehaletin hedefi olmaya adaydır. Bu nedenle düşünce özgürlüğü, bireysel bir eylem olmanın çok ötesinde bir mücadeledir; vicdanla, cesaretle ve bazen de yalnızlıkla sınanan bir direniştir.

Toplumun vicdanı, fikirlerin saygı gördüğü, farklılıkların korunup yaşatıldığı ölçüde sağlıklı olur. Fikirlerin bastırıldığı, eleştirilerin susturulduğu veya hakaretle karşılandığı yerde, toplumun vicdanı yara alır, adalet erir, ilerleme yavaşlar, hatta durur. Bu yüzden düşünce özgürlüğünü savunmak, sadece kendimizin değil; toplumun da geleceğini savunmaktır. Farklılıkları bir tehdit olarak görmek yerine zenginlik olarak kabul etmek, hakikatin peşinde kararlı ve cesur bir duruş sergilemek ancak böyle mümkün olabilir.

Dolayısıyla, doğruyu söylediğimizde dışlanmak, toplumun alışkanlıkları karşısında yalnız kalmak, özgür düşüncenin önündeki en büyük engellerdir. Ancak unutulmamalıdır ki tarih, doğruyu cesurca söyleyenlerin direnişiyle ilerlemiş; karanlık çağlar ancak bu direnişle aydınlanmıştır.
Düşünce özgürlüğü hem bireyin hem toplumun nefesidir. Bu nefes, zorluklara ve engellere rağmen her zaman var olmuş, var olmaya devam edecektir.

Aydınlık zihinlerde, aydınlık fikirlerde yeniden buluşmak dileğiyle…
Dilin sustuğu yerde, düşünce yolunu bulur. Zincir düşünceye değil, korkuya vurulur.

Yazarın Diğer Yazıları