Hani bir atasözü vardır ya; Koyun can derdinde, kasap yağ derdinde, diye. İşte bana göre ülke siyasetinde tam da bu tanıma uyan bir süreç yaşanmaktadır.
14-28 Mayıs seçimlerinden sonra özellikle de muhalefet partilerinde tabiri uygunsa bir parsa kapma yarışı yaşanmaktadır. Hele değişim ve dönüşüm sözcüklerinin ardı arkası kesilmiyor. Belli ki yakın süreçte de kesilmeyecek gibi görülüyor.
Bu değişim talepleri İYİ Parti ile başlamış ve asıl muhatap olarak da CHP’de kesintisiz sürmektedir. Aslında iktidar ve destekçileri tarafında da benzer talepler var ama çok ta açık açık dillendirilemiyor.
Neyse, şimdi benim konum biraz da demokrat bir kimliğe sahip olması nedeniyle göz önünde tartışılan CHP cephesini irdelemek. Çokça görüştüğüm partili tarafından bana aktarılan ve beklenti haline gelen birkaç konuya değineceğim.Şimdi, siz daha bir ay önce bir seçim geçirmişsiniz hatta iki seçim geçirmişsiniz. Bu seçimlerin ikisini de kaybetmişsiniz. Meclisteki sandalye sayınızı koruyamamışsınız ve cumhurbaşkanlığı seçimini de kaybetmişsiniz. Bunun üzerinden parti içi tartışmalar başlamış ve özellikle parti genel başkanı ve parti yönetimine saldırılar başlamıştır. Neredeyse ellerine satırı alıp başkanı doğrayacaklar. İşte ben bu yüzden buna “kasap siyaseti” diyorum.
Neyse, değişimle ilgili aşağıda vereceğim bilgiler önümüzde durmaktadır. Tabi ki öncelikle partililerin talepleri.
CHP’deki partililerin talebi şu;
1-Değişime evet.
2-Bu değişim tümden ve partinin her kademesinde olmalı.
3-Seçilme pozisyonunda olanların seçilmeleri delege yöntemi ile değil, üye tabanlı bir seçimle olmalıdır.
4-Üye tabanlı seçim için de kriter aktif ve pasif üye bazlı olmalıdır.
5-Delege, ilçe, il, yönetimlerinde belediye başkanlığı ve meclis üyeliklerinde, genel merkez yönetimlerinde, milletvekilliklerinde liyakatli hatta asgari üniversite mezunu, gençlik ve kadın ağırlıklı, meslek gruplarının dikkate alınacağı bir kadro değişimine göre yapılmalıdır.
6-Partide, partinin her kademesinde çalışacak ve seçilecek olan hatta seçilmek isteyen her kişinin asgari üç dönem kuralıyla hareket edilmelidir.
7-Dört, beş, altı ya da yedi dönem gibi uzun süreli ve siyaseti meslek ve çıkar kapısı olmaktan çıkarılmalıdır.
8-Milletvekilliği yapmış ya da belediye başkanlığı yapmış kişilerin milletvekilliğinden belediyelere, belediye başkanlığı yapmış kişilerin de milletvekilliğine geçişlerinin önü kesilmelidir. Çünkü bunu uyguladığınızda diğer partililere de fırsat tanımış olursunuz. Bunu yapamamak demek, yeni kadrolar yetiştirememek demektir ki bu durumda bir parti için acı bir durumdur.
Şimdi gelelim parti içi çekişmelere ya da taleplere: Partilerde görev almak ve hizmet vermek kadar güzel bir eylem olmasa gerek. Ancak, daldan dala atlamak, bu makam yetmedi buraya geçeyim. Ora beni kesmedi şuraya da atlayayım mantığı çok doğru bir mantık olmasa gerek.
Neyi tercih ederek siyasete girmişsen o kulvarda çalışıp partinin başarısını sağlamakla yükümlüsün. Şimdi önümüzde bir seçim daha var ve çok da kısa bir süre kalmış. Elindekini de kaybetmek istemiyorsan, öncelikle elindekini korumaya odaklanmalısın. Yoksa elindeki de gider hiçbir şeyi koruyamazsın. Yani girişte de verdiğim atasözünden hareketle; birçok parti yerel seçim çalışmalarını başlatmışken sen hala parti genel başkanı vs olayım gibi zamansız çıkışlarla birçok partilinin gönlünden de çıkıyorsunuz, haberiniz ola. Yani millet “elinizde bulunan belediyeleri koruyun” derdindeyken siz partinin yönetimine odaklandığınız da vatandaşın umudu olmaktan çıkıyorsunuz.
Halkın umudunu kırmak gibi bir göreviniz yok, halkın umudunu yeşertmek gibi bir göreviniz vardır. Bırakın parti içi muhalefeti, yerel seçimlere odaklanın ve partinize gönül vermiş insanların yeni bir hayal kırıklığı yaşamasına imza atmayın.
Özetle; dört, beş, altı ve daha fazla süreyle parti görevleri olanların çekilmesi değişimin ta kendisi olacaktır.