Türkiye’nin son yıllarda en çok tartışılan projelerinden biri olan Kanal İstanbul yeniden gündemde. Ancak bu kez tartışmayı teknik boyutu değil, yetkili isimlerin birbirine zıt açıklamaları alevlendirdi.
Bir gün arayla yapılan iki açıklama, kamuoyunda kafa karışıklığını artırdı. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Murat Kurum, “Kanal İstanbul şu an gündemimizde yok” diyerek projenin ötelenmiş ya da rafa kaldırılmış olabileceğini düşündürdü. Ardından Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Abdulkadir Uraloğlu, “Kanal İstanbul’u kesinlikle yapacağız” diyerek bu projeye olan bağlılıklarını vurguladı.
Bu zıt açıklamalar, yalnızca bürokratik bir uyumsuzluk izlenimi yaratmakla kalmıyor, aynı zamanda böylesine büyük ölçekli bir projenin planlama sürecine dair ciddi soruları da beraberinde getiriyor: Gerçekten bir stratejik bekleme mi söz konusu, yoksa kamuoyunu belli aralıklarla yönlendirme çabası mı?
Toplumsal etkisi büyük olan projeler söz konusu olduğunda, halkın bilgiye erişimi ve bu bilginin doğruluğu, en az projenin teknik detayları kadar önemlidir. Oysa bugün, Kanal İstanbul gibi İstanbul’un doğasını, demografisini ve ekonomik yapısını doğrudan etkileyecek bir projede, kamuoyunun karşısına iki farklı yönelimle çıkılması, güven inşasını zedeliyor.
Bu noktada şu soru kaçınılmaz hale geliyor: Kamuoyuna yansıyan bu tür çelişkili söylemler, sadece iletişim eksikliğinden mi kaynaklanıyor, yoksa planlama süreçlerinde de bir dağınıklık mı söz konusu?
Kanal İstanbul, sıradan bir altyapı yatırımı değil. Bu proje, binlerce yıllık tarihiyle dünya mirası niteliği taşıyan İstanbul’un kaderini etkileyebilecek boyutta. Dahası, beklenen büyük İstanbul depremi gerçeği kapımızdayken, böylesine devasa projelere dair öncelik sıralamasının yeniden düşünülmesi gerektiği ortada. Depreme hazırlık, kent içi ulaşım, su kaynaklarının korunması gibi yaşamsal konuların gölgesinde, Kanal İstanbul’un anlamı ve zamanı sorgulanmadan ilerlenmesi, toplumsal bir kırılganlığı beraberinde getirebilir.
Bugün yapılması gereken, net ve tutarlı bir açıklamayla hem halkın hem yatırımcının zihnindeki sorulara yanıt vermektir. Projelerin geleceğini şekillendiren en önemli unsur, yalnızca mühendislik değil, halkla kurulan güven ilişkisidir.
Sonuç olarak; bir projenin yapılması kadar, ne zaman, neden ve nasıl yapılacağına dair verilen mesajların da tutarlı olması gerekir. Aksi takdirde, ortaya sadece beton değil, belirsizlik yığınları da inşa edilmiş olur.