Coğrafyanın bir milletin kaderini belirleyip belirlemediği sorusu, insanlık tarihinin en temel tartışmalarından biridir. Depremler, seller ve diğer afetler, çevrenin etkisini net bir şekilde gözler önüne serer. Ancak, bu çevre yalnızca fiziksel bir alan mıdır, yoksa toplumların bu ortamla nasıl başa çıkabileceği de kaderi belirleyen bir faktör müdür? Bu sorunun yanıtı, yalnızca doğa olaylarının etkisiyle değil, aynı zamanda bu olaylara karşı alınan önlemler ve toplumların gösterdiği tepkiyle şekillenir.
Tarih bu gün, 6 Şubat’ı gösterdiğinde, Kahramanmaraş için bir dönüm noktasıydı ve hemen hemen herkesin aklında depremin yarattığı yıkımlar vardı. Depremler, ülkemizin kaderini şekillendiriyor muydu? Japonya örneği, bu soruya verilecek en somut yanıtlardan birini sunmaktadır. Bir ülkenin yaşadığı felaketler, sadece coğrafi koşulların kaçınılmaz sonucu değil, alınan ya da alınmayan önlemlerin bir yansımasıdır. Japonya, sık sık meydana gelen şiddetli depremlere rağmen can ve mal kayıplarını en aza indirmeyi başarabilmiş bir ülkedir. Yapılan araştırmalarda, 1995 Kobe Depremi’nin ardından yönetmelikler sıkılaştırılmış, binaların temellerine sismik izolatörler eklenmiş ve esnek malzemeler kullanılarak yapılar depreme karşı dirençli hale getirilmiştir. Bu önlemler, binaların sarsıntı sırasında esneyerek yıkılmadan ayakta kalabilmesini sağlamıştır.
Japonya, deprem dalgaları yüzeye ulaşmadan insanları uyaran gelişmiş sistemlere sahiptir. Bu sayede trenler durdurulmakta, gaz akışı kesilmekte ve diğer önemli önlemler alınarak can kayıpları en aza indirilmektedir. Küçük yaşlardan itibaren deprem bilinci oluşturulmakta, düzenli tatbikatlarla halk eğitilmektedir. Olası bir depreme karşı kapsamlı afet yönetim planları hazırlanmış, büyük şehirlerde belirlenmiş toplanma alanları ve acil durum malzemeleri ile hızlı müdahale sağlanmaktadır.
Türkiye’deki 6 Şubat 2023 Kahramanmaraş depremi ise, coğrafyanın etkilerinin yanı sıra, yapılaşma politikalarının, denetim eksikliklerinin ve toplumsal bilinçsizliklerin ne denli yıkıcı sonuçlara yol açabileceğini gösterdi. 7.7 büyüklüğündeki bu felaket, yalnızca bir doğa olayı değildi; aynı zamanda alınan ya da alınmayan önlemlerin sonucuydu. Kahramanmaraş ve çevresindeki iller, 53.537 can kaybı, 107.213 yaralı ve büyük çapta yıkım gibi büyük acılara tanıklık etti.
Coğrafya, felaketlere yol açabilir, ancak asıl sorumluluk alınan önlemlerle şekillenir. Japonya’nın başarıları, alınan tedbirlerle coğrafyanın etkisinin nasıl minimize edilebileceğini gösterirken, Türkiye’nin yaşadığı büyük felaket, sorumluluğumuzun ne kadar önemli olduğunu bir kez daha hatırlatıyor.
Kahramanmaraş depreminin ardından, Türkiye’de yapısal eksikliklerin, denetimlerin yetersizliğinin ve halkın afetlere karşı yeterince bilinçlenmemesinin büyük bir yıkıma yol açtığı açıkça görüldü. 53.537 can kaybı, 107.213 yaralı ve yıkılan binlerce yapı, coğrafyanın değil, hazırlıksızlığın bir sonucuydu. Depremler, insanın kontrol edemeyeceği doğa olaylarıdır, ancak bu olaylara karşı alınacak tedbirler, kayıpları en aza indirebilir. Japonya örneği, afetlere karşı gösterilen hazırlığın, bilinçli hareket etmenin ve alınan önlemlerle coğrafyanın zorluklarının aşılabileceğini ortaya koyuyor.
6 Şubat 2023 depremi, binaların sağlamlığını ve yapılaşma politikalarını gözler önüne serdi. Yapıların depreme dayanıklı olması, yalnızca mühendislikle değil, aynı zamanda bu teknolojilerin halkın ulaşabileceği şekilde uygulanmasıyla mümkün olacaktır. Yerel yönetimlerin etkin denetimleri, halkın doğru şekilde bilinçlendirilmesi ve sağlam yapılar, afetlere karşı en etkili savunma mekanizmalarımızdır.
Binaların depreme dayanıklı olması, yalnızca teknolojik gelişmeleri takip etmekle değil, aynı zamanda bu gelişmeleri halkın ulaşabileceği ve bilinçli şekilde hayata geçirebilmesiyle mümkündür. Yapıların depreme dayanıklılığı, sadece mühendislerin ve inşaat firmalarının sorumluluğunda değildir; bu süreç, yerel yönetimlerin etkin denetimleri ve halkın doğru bilinçlendirilmesiyle de doğrudan ilişkilidir.
Dolayısıyla, 6 Şubat 2023’te yaşanan Kahramanmaraş depremi, yapıların ne denli önemli olduğunu gözler önüne serdi. Depremin büyüklüğü ve etkisi göz önüne alındığında, birçok binanın yıkılması, şüphesiz yapılarla ilgili eksikliklerin ve ihmallerin sonucuydu. 53.537 can kaybı, 107.213 yaralı, binlerce kaybolan insan ve yıkılan binlerce ev, yalnızca bir coğrafi felaketi değil, aynı zamanda toplumun hazırlıksızlığını ve sistematik eksiklikleri de ortaya koydu.
Depremde hayatını kaybedenleri anarken, onlara olan saygımızı göstermek, yalnızca matemimizi dile getirmekle kalmaz; aynı zamanda bu kayıpların bir daha yaşanmaması için sorumluluğumuzu hatırlatır. Depremler, bizim kontrol edemeyeceğimiz doğa olaylarıdır; ancak bu olaylara karşı alınan önlemler, yapıların dayanıklılığı, toplumsal bilinç ve devletin sorumlulukları kayıpları azaltabilir.
Bu yazıyı, 6 Şubat 2023 depreminde hayatını kaybeden tüm vatandaşlarımıza saygıyla ve başsağlığı dileklerimle tamamlıyorum. Onların anıları, gelecekteki tüm felaketlere karşı daha güçlü, bilinçli ve hazırlıklı bir toplum oluşturmamıza ilham verirken, kayıplarını unutmayacak ve her geçen gün daha güvenli bir çevre yaratmaya çalışılacaktır, umarız. Bu, yerel yönetimler ve devletten beklentimizdir; alınacak önlemler, yapılacak denetimler ve sağlanacak bilinçlendirme ile daha güvenli bir yarın için hep birlikte hareket etmeliyiz.
Saygıyla, Nevin Özbar